The Eiffel Tower (French: La Tour Eiffel, [tuʁ ɛfɛl], nickname La dame de fer, the iron lady) is an 1889 iron lattice tower located on the Champ de Mars in Paris that has become both a global icon of France and one of the most recognizable structures in the world. The tallest building in Paris,[10] it is the most-visited paid monument in the world; millions of people ascend it every year. Named for its designer, engineer Gustave Eiffel, the tower was built as the entrance arch to the 1889 World's Fair.
The tower stands 324 metres (1,063 ft) tall, about the same height as an 81-storey building. Upon its completion, it usurped the Washington Monument to assume the title of tallest man-made structure in the world, a title it held for 41 years, until the Chrysler Building in New York City was built in 1930. Not including broadcast antennas, it is the second-tallest structure in France after the 2004 Millau Viaduct.
The tower has three levels for visitors. Tickets can be purchased to ascend, by stairs or lift, to the first and second levels. The walk to the first level is over 300 steps, as is the walk from the first to the second level. The third and highest level is accessible only by elevator. Both the first and second levels feature restaurants.
The tower has become the most prominent symbol of both Paris and France, often in the establishing shot of films set in the city.
Eyfel Kulesi (Fransızca: La tour Eiffel [la tuʀ ɛˈfɛl]), Paris'deki demir kule. Kule, aynı zamanda tüm dünyada Fransa'nın sembolü halini almıştır. İsmini, inşa ettiren firma olan Gustave Eiffel'den alır. En büyük turizm cazibelerinden biri olan Eyfel Kulesi, yılda 6 milyon turist çeker. 2002 yılında toplam ziyaretçi sayısı 200 milyona ulaşmıştır.
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel'in firması tarafından, Fransız Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde inşa edilmiştir. Aslında kulenin mimarı Gustave Eiffel değil, İsviçreli Maurice Koechlin 'in siparişi üzerine tasarlayan Stephen Sauvestre'dir. Meslektaşı Emile Nouguier ile beraber ilk tasarımları yapmıştır. Kulenin, 7.739.401 Frank 31 Sent tutan inşaat masrafları, Gustave Eiffel'in tahminlerinin 1 milyon frank üstündedir. 1889 yılındaki açılış tarihden önceki 5 ayda 1,9 milyon kişi ziyaret edince, yıl sonuna kadar toplam masrafın 3/4'ü çıkartılmıştır. Böylelikle Eyfel Kulesi, daha başından, kazanç sağlayan bir şirket görünümüne bürünmüştü.
3.000 işçi 26 ay boyunca 18.038 adet demir parçayı 2,5 milyon perçinle bir araya getirdi. Hiç ölüm vakası yaşanmamış olması, o günün şartlarında şaşırtıcı bir durumdur.
Ancak kule, onu bir utanç lekesi olarak gören Paris halkının tepkisini de çekmiştir. Bazı sanatçılar devasa bir sokak lambasına benzetirken, bir fabrika bacası gibi Paris'in görsel itibarını zedeleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böylelikle devrin sanatçı ve edebiyatçı çevresinde bir kampanya başlatılmış, bu kampanya süresince ünlü sanatçıların imzaladığı bildiriler dağıtılmıştır. Bugün ise Eyfel Kulesi, Dünya'nın en güzel mimari yapılarından biri olarak kabul edilir. Parisliler onu Demir Bayan olarak adlandırırlar. İlk başlarda Eiffel, Kule'ye sadece 20 yıl için müsaade almıştı. Dolayısıyla, 1909 yılında kulenin sökülmesi gerekiyordu. Ancak kule, iletişim için çok uygun yüksekliğe ulaştığından ve yeni yüzyılda Atlantik ötesi haberleşmeye imkân tanıdığından, kalmasına izin verildi.
Eyfel Kulesi‘nin üzerine yapıma emeği geçen 72 mühendis, bilim adamı ve çalışanın ismi kazılmıştır.
Eyfel Kulesi‘ne son yıllarda eklenen özel ışıklandırma tasarımlarıyla her gece muazzam ‘ışık gösterileri’ yapılıyor. Paris, Eyfel Kulesi‘nin ışıklarıyla tüm gökyüzünü Batman filmindeki gibi tarayarak aydınlatmaktadır.
Eyfel Kulesi İle İlgili Son Haberler
Eyfel Kulesi, 14. Şubat 2007′den itibaren ‘non-smoking’ yani sigara içilmeyen bir kule olmuştur. (Restaurantlar hariç)
12.2.2007′de küresel ısınmaya dikkat çekmek için ‘gezegenimiz için 5 dakikalık dinlenme’ kapsamında, güvenlik ışıkları hariç, kulenin tüm ışıkları 5 dakikalığına söndürülmüştür.
Ayrıca kuleyi işleten SETE şirketi elektrik şirketiyle %100 geri dönüşümlü enerji kullanmak için ‘YEŞİL’ sözleşme imzalamıştır.
Özürlüler sadece 1 ve 2. katlara çıkabiliyorlar, kendi güvenlikleri açısından tepeye çıkmalarına izin verilmiyor.
Kulede evlenmek yani düğün töreni yapmak mümkün değil, sadece ticari amaçlı ziyafetler düzenlenebilmektedir.
Kule, Paris halkına aittir.
Girişte güvenlik vardır ve çantalar aranıyor, bavul sokulması yasaktır.
Hayvan sokulamıyor. (Görme özürlülerin köpekleri ise girebiliyor)
Eyfel Kulesi’nin Teknik Özellikler
Eyfel Kulesi 300 m yüksekliktedir. Zirvesindeki televizyon vericileri 27 m daha yükseklik kazandırır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan çelik yerine demirden inşa edilmiş, özel teknikler sayesinde günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir.
200.000 metrekare alanda bulunan Eyfel Kulesi her 7 yılda bir, 60 ton boya ile boyanır. Bu çalışmada 25 boyacı görev yaparken, çalışma 15 ay sürer. Bu işlem sırasında 1.500 fırça, 5.000 zımpara kağıdı ve 1.500 iş tulumu tüketilir. Ayrıca güvenlik maksadıyla toplam 50 km güvenlik halatı, 20.000 metrekare koruyucu ağ kullanılır. Boyama maliyeti yaklaşık 3 milyon avro tutar. Zaman içinde kulenin rengi kırmızımsı kahveden, sarımsı kahveye, daha sonra kestane kahvesinden bugünkü bronz tonuna dönüşmüştür. Eyfel Kulesi 3 renk tonunda boyanır. En açık renk zirvede kullanılırken, en koyusu zeminde kullanılır.
Kulede intihar olayları da yaşanmaktadır. Şu ana kadar 400 kişi bunu gerçekleştirmiştir. Zamanla, intiharların önüne geçmek maksadıyla platformların çıkış noktalarına demir parmaklıklar yerleştirilmiştir.
22 Temmuz 2003 tarihinde, kısa devre sonucu, kulenin zirvesinde, hemen en üst ziyaretçi platformunun üstünde yangın çıkmıştır. Yangın bir saat gibi bir sürede kimse yaralanmadan söndürülmüştür.
Ziyaretçiler, üç asansörle kuzey, batı ve doğu kanatlarından ilk iki platforma ulaşır. İlk ve ikinci katlarda lokantalar mevcuttur. Ayrıca ilk katta, Eyfel Kulesi‘nin tarihinin anlatıldığı bir sergi bulunur. En üst platforma ulaşmak isteyen bir ziyaretçi, ikinci katta aktarma yapar ve başka bir asansöre geçer. En üst platform hem çatılı hem de üstü açık bir alana sahiptir.
Kulenin açılışından sonra, ilk platforma kadar 50 yolcu taşıyan iki hidrolik asansör kullanıma girmişti. Bunlar için gerekli hidrolik presler 16 sütuna monte edilmişti. Kuzey kanadından başka bir asansörle ikinci kata ulaşılıyordu. 2. Dünya savaşı sırasında, işletim sistemindeki hasarlar sebebiyle bunlar devre dışı kalınca, Adolf Hitler kuleye yaya olarak çıkmak zorunda kalmıştı.
1983 tarihinde ikinci ve üçüncü katlar arasına, 1000 tonluk yürüyen merdivenin yerini alan, 4 yeni turuncu asansör monte edildi. Yürüyen merdiven 654 basamaklı ve 3 m genişliğindeydi.
Eyfel Kulesi‘nde iki restaurant bulunmaktadır. Bunlar, Altitude95 (deniz seviyesinden 95 m. yüksekte) ve Jules Verne‘dir. Dünyanın en ünlü şefleri bu restaurantlarda çalışımaktadır. Birinci katta bir de buz pateni pisti bulunmaktadır.
hayatın içinden
2 Kasım 2010 Salı
PİRAMİTLERİN ÖZELLİKLERİ VE İLGİNÇ SIRLARI
Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, Mısır’daki Keops Piramididir. Mısır’ın başkenti Kahire yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza Yaylasında bulunmaktadır.
Keops Piramidinin yanında biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır
http://mail.baskent.edu.tr/~20294072/images/keops.jpg
KEOPS PİRAMİDİ
Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, M.Ö. 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır’ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops’un mezarıdır. İkinci büyük piramit, Keops’un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren’e aittir. Küçük piramit ise M.Ö. 2500′lü yıllarda hüküm süren Mikerinos’a aittir.
KEFREN PİRAMİDİ
Mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de “Dünyanın Birinci Harikası” olma niteliğine hak kazanmıştır.
http://www.aguarda.com/graficos/egipto/Egipto24.jpg
MİKERİNOS
Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini; kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır.
Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.
http://www.iho-ohi.org/wp-content/egypt-giza-sphinx.jpg
Kefren Piramidinin taban kenarlarının uzunluğu 216m, yüksekliği 143m’dir.
Mikorinos adına yapılan 66m uzunluğundaki piramidin taban kenarlarının uzunluğu 109 m’dir
Tarihçi Herodot’a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da Keops’un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir.
GİZADAN MANZARA
Bu üç piramit tam bir teknik ustalık ve mühendislik yeteneği başyapıtıdır. Yerleştirilişi, yapının dev boyutları, kullanılan kireçtaşından yapılan blokların boyut ve ağırlıkları şaşırtıcıdır. Bu piramitler Dünyanın Yedi Harikası içinde günümüzde sağlam kalan tek yapıdır.
Gize piramitleri tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilmekte. Bunlar; Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleridir ve isimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır.
Gize piramitleri dünyanın en büyük piramitlerdir. Bunlarla birlikte ve Mısır’da yüzlerce irili ufaklı piramit mevcuttur. Gize piramitlerini diğerlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamış olmasıdır.
Keops’un oğlu Kefren için yapılmış piramit 136 metre yüksekliğe sahip.
Kefren piramidinin dış yüzeyinde yer alan kaplamalar bugün sadece tepesinde görülebilmekte.
Piramitler ile ilgili çeşitli matematiksel bulgular arasında ilginç olanları şunlar: Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi veriyor. (149.504.000km)
Piramitlerin üzerinden geçen meridyen karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya bölüyor. Keops Piramidinin Taban çevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını veriyor.
62 metre yüksekliği ile Gize Piramitleri içerisinde en küçüğü olan Mikerinos Piramidi Kefrenin oğlu için yaptırılmış.
Piramitler hala yapımları esnasındaki gizi korumaktalar. İşçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek keops piramidinde yer alan yaklaşık 25 milyon metreküp taş, 250.000 gün, yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor. Oysa piramitler 20 ila 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır.
70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks 14.yy da Memluk’lar tarafından top bataryalarına talim hedefi olarak kullanılmış ve ciddi biçimde zarar görmüş.
M.Ö. 2520 yılında Keops’un oğlu Kefren’in mezar kompleksi için yontulmuş. Sfenks Mısır dilinde ‘SEZP-ANHE’ Yaşayan görüntü) anlamında. Tarih boyunca Sfenks Nil nehrine bakıyor ve nehir yoluyla gelenleri karşılıyordu.
MISIR PİRAMİTLERİNİN SIRLARI
* Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.
* Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)
* Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.
* Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.
* Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit’in içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.
* Piramit’in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.
* Bitkiler Piramit’in içinde daha hızlı büyürler.
* Piramit’in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.
* Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.
* Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit’in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.
* Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.
* Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur
* Büyük Piramidin açıları,Nil’in delta yöresini iki eşit parçaya bölerler.
* Gize’ deki üç piramit aralarında bir Pitagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranı 3:4:5′ dır.
* Büyük Piramidin tabininin yüzeyi, anıtın yarısının iki katına bölündüğünde pi=3,14 sayısı elde edilir.
* Büyük Piramidin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
* Büyük piramit, Dünya’nın kara kitlesinin merkezinde yer alıyor.
* Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir.
* Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramidi çeviren tas levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin tas levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyordu.
* Büyük Piramit’le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir.
* Piramidin yüksekliğiyle, çevresi arasındaki oran,bir dairenin yari çapıyla çevresi arasındaki oranın dengidir.Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir.
* Gizde’den geçen boylam, dünyanın denizleriyle anakaralarını iki eşit parçaya böler.Bu boylam ayrıca,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal sıfır noktasını oluşturur.
* Büyük piramidin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu temsil eder.Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.
Kaynak: http://www.buzlu.org/piramitlerin-sirri/
Keops Piramidinin yanında biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır
http://mail.baskent.edu.tr/~20294072/images/keops.jpg
KEOPS PİRAMİDİ
Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, M.Ö. 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır’ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops’un mezarıdır. İkinci büyük piramit, Keops’un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren’e aittir. Küçük piramit ise M.Ö. 2500′lü yıllarda hüküm süren Mikerinos’a aittir.
KEFREN PİRAMİDİ
Mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de “Dünyanın Birinci Harikası” olma niteliğine hak kazanmıştır.
http://www.aguarda.com/graficos/egipto/Egipto24.jpg
MİKERİNOS
Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini; kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır.
Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.
http://www.iho-ohi.org/wp-content/egypt-giza-sphinx.jpg
Kefren Piramidinin taban kenarlarının uzunluğu 216m, yüksekliği 143m’dir.
Mikorinos adına yapılan 66m uzunluğundaki piramidin taban kenarlarının uzunluğu 109 m’dir
Tarihçi Herodot’a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da Keops’un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir.
GİZADAN MANZARA
Bu üç piramit tam bir teknik ustalık ve mühendislik yeteneği başyapıtıdır. Yerleştirilişi, yapının dev boyutları, kullanılan kireçtaşından yapılan blokların boyut ve ağırlıkları şaşırtıcıdır. Bu piramitler Dünyanın Yedi Harikası içinde günümüzde sağlam kalan tek yapıdır.
Gize piramitleri tahmini olarak M.Ö 3000 yıllarında eski krallık döneminde yapıldığı zannedilmekte. Bunlar; Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleridir ve isimlerini aldıkları firavunlar tarafından yaptırılmıştır.
Gize piramitleri dünyanın en büyük piramitlerdir. Bunlarla birlikte ve Mısır’da yüzlerce irili ufaklı piramit mevcuttur. Gize piramitlerini diğerlerinden ayıran farkların başında içlerinde yazı bulunmaması ve nasıl yapıldıklarının hala çözüme ulaşmamış olmasıdır.
Keops’un oğlu Kefren için yapılmış piramit 136 metre yüksekliğe sahip.
Kefren piramidinin dış yüzeyinde yer alan kaplamalar bugün sadece tepesinde görülebilmekte.
Piramitler ile ilgili çeşitli matematiksel bulgular arasında ilginç olanları şunlar: Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi veriyor. (149.504.000km)
Piramitlerin üzerinden geçen meridyen karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya bölüyor. Keops Piramidinin Taban çevresinin, yüksekliğinin 2 katına bölünmesinin pi=3.14 sayısını veriyor.
62 metre yüksekliği ile Gize Piramitleri içerisinde en küçüğü olan Mikerinos Piramidi Kefrenin oğlu için yaptırılmış.
Piramitler hala yapımları esnasındaki gizi korumaktalar. İşçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek keops piramidinde yer alan yaklaşık 25 milyon metreküp taş, 250.000 gün, yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor. Oysa piramitler 20 ila 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır.
70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks 14.yy da Memluk’lar tarafından top bataryalarına talim hedefi olarak kullanılmış ve ciddi biçimde zarar görmüş.
M.Ö. 2520 yılında Keops’un oğlu Kefren’in mezar kompleksi için yontulmuş. Sfenks Mısır dilinde ‘SEZP-ANHE’ Yaşayan görüntü) anlamında. Tarih boyunca Sfenks Nil nehrine bakıyor ve nehir yoluyla gelenleri karşılıyordu.
MISIR PİRAMİTLERİNİN SIRLARI
* Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.
* Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)
* Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.
* Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.
* Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit’in içine bırakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.
* Piramit’in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.
* Bitkiler Piramit’in içinde daha hızlı büyürler.
* Piramit’in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.
* Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.
* Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit’in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.
* Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.
* Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur
* Büyük Piramidin açıları,Nil’in delta yöresini iki eşit parçaya bölerler.
* Gize’ deki üç piramit aralarında bir Pitagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranı 3:4:5′ dır.
* Büyük Piramidin tabininin yüzeyi, anıtın yarısının iki katına bölündüğünde pi=3,14 sayısı elde edilir.
* Büyük Piramidin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
* Büyük piramit, Dünya’nın kara kitlesinin merkezinde yer alıyor.
* Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir.
* Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramidi çeviren tas levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin tas levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyordu.
* Büyük Piramit’le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir.
* Piramidin yüksekliğiyle, çevresi arasındaki oran,bir dairenin yari çapıyla çevresi arasındaki oranın dengidir.Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir.
* Gizde’den geçen boylam, dünyanın denizleriyle anakaralarını iki eşit parçaya böler.Bu boylam ayrıca,kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup,bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal sıfır noktasını oluşturur.
* Büyük piramidin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu temsil eder.Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.
Kaynak: http://www.buzlu.org/piramitlerin-sirri/
boyun bakımı için yapmamız gerekenler
Boyun bakımı için ayrılacak birkaç dakika onun güzelliği ve zerafeti için yeterlidir. Yüze nasıl her gün itina edilip masaj ve makyaj yapılıyorsa aynı makyajın boyuna da yapılması gereklidir. Sabahları biraz sert bir fırça ile boyun derisi kızarıncaya kadar fırçalamanın büyük yararı vardır. Böylece kan dolaşımı hızlanır ve kaslar canlanır. Fırçalama işi bitince, cildi gerici bir krem sürmeli ve boyun üzerinde bir buz kalıbı gezdirilmelidir.
Çizgiler ve kırışıklıklar:
Boyun öylesine çabuk kırışır ki işin daha da kötüsü, boyun kırışık olunca yüzdeki hatlardan buruşuklardan daha ihtiyar gösterir insanı. Boyun kırışıklıklarını önleyen en etkili ilâç baldır. Boyuna sürülen bal yarım saat kadar tutulduktan sonra sıcak suyla yıkanır. Devamlı yapılacak bu bakım boyunun kırışmasını önlediği gibi belirmiş olan kırışıklıkları da yok eder. Boyun derisinin hafif hafif çimdiklenmesi ya da parmak uçları ile atılacak hafif tokatlar da boyun için gerekli bakıma yardımcı olur. Çimdiklemeler ya da hafif tokatlar boyun derisi kızarıncaya kadar sürdürülmeli sonra fondöten ya da pudra ile hafif bir makyaj yapılmalıdır.
Gece yatarken:
Boyuna gece bakımı yapılırken, besleyici bir krem sürülerek, aşağıdan yukarıya doğru masaj yapılmalı ve elle boyuna yavaş yavaş vurulmalıdır. Bu basit bakım düzenli yapıldığı zaman uzun yıllar güzel bir boyuna sahip olunur.
Tepeden tırnağa hijyen
Günlük yaşantımızda hem sosyal ilişkiler hem de sağlık açısından en önemli detayların başında hijyen geliyor. Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Halil Bayazıt, tüm vücudumuzun hijyen ihtiyacını nasıl karşılayacağımız ve dikkat etmemiz gerekenlerle ilgili merak edilenlere yanıt veriyor.
Yüzümüzü hangi sıklıkta ve ne zaman yıkamalıyız?
Yüz yıkama ihtiyacı kişinin yaşam şekline, yaşına bağlı olarak değişir. Örneğin, bebekler için böyle bir ihtiyaç yoktur. Oyun çağı çocuklarında günde birkaç kez olabilir. Erişkinler eğer çok kirli ortamlarda bulunmuyorlarsa günde iki kez yeterlidir.
Yüzümüzü ne tür ürünlerle yıkamamız gerekiyor?
Sıvı sabunlar/jeller hijyen açısından iyi bir çözümdür ancak içerdikleri aktif sabun miktarının çok olduğu durumlarda fazla yıkama tahrişle sonuçlanabilir. Bunun yerine özellikle bayanların yüz temizliğinde lipid içermeyen temizleyici losyonları kullanmaları yeterli olacaktır. Bunların çoğu sonrasında ciltte nemlendirici bir etki de bırakır ve makyaj temizliği içinde kullanılabilir. Bazı sıvı temizleyiciler içerisinde nemlemdirici mineraller ve acidler içerirler ki bunlarda uygun bir çözüm olabilir. Genel olarak cildi çok kuru ve hassas olan kişilerin temizleyici losyonlar ile yüz temizliği yapmaları, yağlı cilde sahip olanların daha kurutucu olan temzileme jelleri ile temizlik yapmaları normal karma cilde sahip kişilerin nemlendiricili bir temizleyici losyon kullanmaları önerilebilir.
Jel ile yıkamamızı öneriyor musunuz? Cilt tipine göre değişiyorsa, nedenleri nedir? Sabun ile yıkayabilir miyiz? Eğer cilt tipine göre değişiyorsa, hangi gruba öneriyor, hangi gruba önermiyorsunuz?
Geleneksel olarak kullanılan kalıp sabunlar hem hijyenik açıdan hemde alkali olmaları nedeniyle tercih edilmemeli (birçok kişinin aynı sabunu kullanması bulaşmalara yol açabilir). Ancak bazı kalıp sabunlar özel olarak nemlendirici içeririler ya da PHları nötr olarak ayarlanmıştır (genellikle kozmetik markalarının ürettiği özel ürünlerdir) bunlar tek kişi tarafından kullanılabilir.
Başka hangi ürünlerle yıkayabiliriz? Yüzümüzü hangi ürünlerle yıkamaktan kaçınmalıyız?
Geleneksel olarak kullanılan kalıp sabunlar hem hijyenik açıdan hemde alkali olmaları nedeniyle tercih edilmemeli. Ayrıca tonik/ astranjant (cildin yağını alıp kurutucu etki gösteren ürünler) çok yağlı ciltler dışında pek tercih edilmemeli.
Yüz hijyeni için cildimizi maske veya peeling gibi yöntemlerle desteklememizi öneriyor musunuz? Öneriyorsanız, hangi sıklıkta, ne tür ürünleri kullanmamızda fayda var?
Peeling ve maskenin hijyen açısından önemi yoktur.
Makyajımızı hangi ürünlerle temizlememizde fayda var? (Nedenleriyle birlikte) Hangi ürünlerden kaçınmalıyız?
Makyaj temziliği için en uygun ürünler lipid içermeyen cilt temzileyici losyonlardır. Bunlar hem cildi nemlendirici hemde sabunlarda gözlenen kurutucu etkiyi göstermezler.
Yüz hijyenine yeterince önem vermezsek hangi sağlık ve estetik problemleri ortaya çıkabilir?
Enfeksiyonlar oluşur.
Yüzümüzü gereğinden fazla yıkarsak, ne tür sağlık ve estetik problemler gelişebilir?
Fazla yıkama sonucu cildin yağ (lipid) tabakasında aşırı azalma ve bunun neticesinde kuruluk ve takiben egzama gelişebilir.
KOLTUKALTI
Koltuk altını hangi sıklıkta yıkamamız gerekiyor?
İhtiyaç duydukça ve kişisel/sosyal yaşantımız gerektirdikçe.
Koltuk altını yıkarken hangi ürünlerden faydalanmalıyız? (Sabun, banyo jeli vs….) Sabunla ve duş jelleri ile yıkamamızı öneriyor musunuz?
Koltuk altını banyo için kullandığımız vücut sabunları (şampuanları) ya da klasik banyo sabunlarıyla yıkayabiliriz. Duş jelleri (vücut şampuan-losyonları) kalıp sabunlara göre daha hijyenik ve deri açısından daha uygun Ph da oldukları için tercih edilmeli.
Koltuk altını gereğinden fazla yıkarsak, ne tür sağlık veya estetik problemleri oluşabilir?
Deri kuruluğu, tahriş ve ekzema oluşur.
Koltuk altı hijyenine önem vermezsek, ne tür sağlık veya estetik sorunlar gelişebilir?
Sağlık açısından önemli bir problem olmaz ama sosyal açıdan hoş olmayan durumlar doğurabilir.
Koltuk altı terlemesini önlemek için neler tavsiye ediyorsunuz? Hangilerinden kaçınmamızda fayda var (Pudralar, deodorantlar vs) ?
Koltuk altı terlemesi için aliminium klorid tuzları içeren sıvı yada krem tarzı deodorantlar daha uygundur. Günde birkaç kez uygulanabilir. Özellikle banyo sonrası hiç terleme olmadan önce sürülmesi önemlidir. Gözenekleri tıkayabileceği için pudralılar pek önerilmez.
GENEL BİLGİ
Hangi sıklıkta duş almalıyız?
Çalışma/yaşama şartlarımız işimiz ve yaşam şeklimize göre değişiklik gösterir. Alışkanlıklar da önemli bir faktördür. Belirli bir standartı yoktur. Tıbben belirlenmiş bir sayı olmasa da hergün temizlenilmesi gerekir.
Duş ve banyo sırasında hangi ürünlerden faydalanma, hangilerinden kaçınmalıyız?
Sıvı sabunlar/jeller daha kullanışlı ve faydalıdır.
Aşırı duş alır veya banyo yaparsak, hangi sağlık veya estetik problemler baş gösterebilir?
Aşırı yıkanmanın doğal sonucu aşırı cilt kuruluğudur (özellikle kışın) bu nedenle her banyo sonrası özellikle bacaklar ve bel bölgesini nemlendirici kremlerle beslemek gerekir.
Antibakteriyel sabunlar nedir? Bunlar ne derece önemliler? Bizi hangi sorunlardan koruyabiliyorlar? Hangi durumlarda kullanmamız gerekiyor? Gereğinden fazla kullandığımız takdirde ne tür sağlık sorunları oluşabilir?
Antibakteriyal sabunlar içlerinde belirli bir miktar dezenfektan-antibakteriyal kimyasal madde taşıyan sabunlardır. Günlük hayatta bu tür ürünler kullanmanın hijyene çok özel bir katkısı yoktur. Normal bir sıvı sabunla en az 30 saniye ellerimizi yıkamak bilinen bir çok mikrobu ellerimizden uzaklaştırmaya yeter. Bu tip sabunlar aşırı ve sık kullanıldığında ellerde kuruluk tahriş ekzeması gibi sorunlar doğurabilirler.
Özel hijyen mendilleri nedir? Bizi ne tür sorunlardan koruyabiliyorlar? Hangi sıklıkta kullanmamızda fayda var? Gereğinden fazla kullanırsak, ne tür sorunlar gelişebilir?
Hijyen mendilleri günlük kirleri vs. bertaraf etmede su-sabun olmayan durumlarda kullanılabilir. Ancak örneğin tuvalet sonrası ya da sokakta oyundan dönen bir çocukta etkin temizlik ve hijyen sağlamazlar. Özellikle bu mendillerle yüz ve genital bölge gibi ince ve hassas deri bölgelerinin temizliğini yapmak tahrişlere ve alerjilere neden olabilmektedir.
ntvmsnbc
Yüzümüzü hangi sıklıkta ve ne zaman yıkamalıyız?
Yüz yıkama ihtiyacı kişinin yaşam şekline, yaşına bağlı olarak değişir. Örneğin, bebekler için böyle bir ihtiyaç yoktur. Oyun çağı çocuklarında günde birkaç kez olabilir. Erişkinler eğer çok kirli ortamlarda bulunmuyorlarsa günde iki kez yeterlidir.
Yüzümüzü ne tür ürünlerle yıkamamız gerekiyor?
Sıvı sabunlar/jeller hijyen açısından iyi bir çözümdür ancak içerdikleri aktif sabun miktarının çok olduğu durumlarda fazla yıkama tahrişle sonuçlanabilir. Bunun yerine özellikle bayanların yüz temizliğinde lipid içermeyen temizleyici losyonları kullanmaları yeterli olacaktır. Bunların çoğu sonrasında ciltte nemlendirici bir etki de bırakır ve makyaj temizliği içinde kullanılabilir. Bazı sıvı temizleyiciler içerisinde nemlemdirici mineraller ve acidler içerirler ki bunlarda uygun bir çözüm olabilir. Genel olarak cildi çok kuru ve hassas olan kişilerin temizleyici losyonlar ile yüz temizliği yapmaları, yağlı cilde sahip olanların daha kurutucu olan temzileme jelleri ile temizlik yapmaları normal karma cilde sahip kişilerin nemlendiricili bir temizleyici losyon kullanmaları önerilebilir.
Jel ile yıkamamızı öneriyor musunuz? Cilt tipine göre değişiyorsa, nedenleri nedir? Sabun ile yıkayabilir miyiz? Eğer cilt tipine göre değişiyorsa, hangi gruba öneriyor, hangi gruba önermiyorsunuz?
Geleneksel olarak kullanılan kalıp sabunlar hem hijyenik açıdan hemde alkali olmaları nedeniyle tercih edilmemeli (birçok kişinin aynı sabunu kullanması bulaşmalara yol açabilir). Ancak bazı kalıp sabunlar özel olarak nemlendirici içeririler ya da PHları nötr olarak ayarlanmıştır (genellikle kozmetik markalarının ürettiği özel ürünlerdir) bunlar tek kişi tarafından kullanılabilir.
Başka hangi ürünlerle yıkayabiliriz? Yüzümüzü hangi ürünlerle yıkamaktan kaçınmalıyız?
Geleneksel olarak kullanılan kalıp sabunlar hem hijyenik açıdan hemde alkali olmaları nedeniyle tercih edilmemeli. Ayrıca tonik/ astranjant (cildin yağını alıp kurutucu etki gösteren ürünler) çok yağlı ciltler dışında pek tercih edilmemeli.
Yüz hijyeni için cildimizi maske veya peeling gibi yöntemlerle desteklememizi öneriyor musunuz? Öneriyorsanız, hangi sıklıkta, ne tür ürünleri kullanmamızda fayda var?
Peeling ve maskenin hijyen açısından önemi yoktur.
Makyajımızı hangi ürünlerle temizlememizde fayda var? (Nedenleriyle birlikte) Hangi ürünlerden kaçınmalıyız?
Makyaj temziliği için en uygun ürünler lipid içermeyen cilt temzileyici losyonlardır. Bunlar hem cildi nemlendirici hemde sabunlarda gözlenen kurutucu etkiyi göstermezler.
Yüz hijyenine yeterince önem vermezsek hangi sağlık ve estetik problemleri ortaya çıkabilir?
Enfeksiyonlar oluşur.
Yüzümüzü gereğinden fazla yıkarsak, ne tür sağlık ve estetik problemler gelişebilir?
Fazla yıkama sonucu cildin yağ (lipid) tabakasında aşırı azalma ve bunun neticesinde kuruluk ve takiben egzama gelişebilir.
KOLTUKALTI
Koltuk altını hangi sıklıkta yıkamamız gerekiyor?
İhtiyaç duydukça ve kişisel/sosyal yaşantımız gerektirdikçe.
Koltuk altını yıkarken hangi ürünlerden faydalanmalıyız? (Sabun, banyo jeli vs….) Sabunla ve duş jelleri ile yıkamamızı öneriyor musunuz?
Koltuk altını banyo için kullandığımız vücut sabunları (şampuanları) ya da klasik banyo sabunlarıyla yıkayabiliriz. Duş jelleri (vücut şampuan-losyonları) kalıp sabunlara göre daha hijyenik ve deri açısından daha uygun Ph da oldukları için tercih edilmeli.
Koltuk altını gereğinden fazla yıkarsak, ne tür sağlık veya estetik problemleri oluşabilir?
Deri kuruluğu, tahriş ve ekzema oluşur.
Koltuk altı hijyenine önem vermezsek, ne tür sağlık veya estetik sorunlar gelişebilir?
Sağlık açısından önemli bir problem olmaz ama sosyal açıdan hoş olmayan durumlar doğurabilir.
Koltuk altı terlemesini önlemek için neler tavsiye ediyorsunuz? Hangilerinden kaçınmamızda fayda var (Pudralar, deodorantlar vs) ?
Koltuk altı terlemesi için aliminium klorid tuzları içeren sıvı yada krem tarzı deodorantlar daha uygundur. Günde birkaç kez uygulanabilir. Özellikle banyo sonrası hiç terleme olmadan önce sürülmesi önemlidir. Gözenekleri tıkayabileceği için pudralılar pek önerilmez.
GENEL BİLGİ
Hangi sıklıkta duş almalıyız?
Çalışma/yaşama şartlarımız işimiz ve yaşam şeklimize göre değişiklik gösterir. Alışkanlıklar da önemli bir faktördür. Belirli bir standartı yoktur. Tıbben belirlenmiş bir sayı olmasa da hergün temizlenilmesi gerekir.
Duş ve banyo sırasında hangi ürünlerden faydalanma, hangilerinden kaçınmalıyız?
Sıvı sabunlar/jeller daha kullanışlı ve faydalıdır.
Aşırı duş alır veya banyo yaparsak, hangi sağlık veya estetik problemler baş gösterebilir?
Aşırı yıkanmanın doğal sonucu aşırı cilt kuruluğudur (özellikle kışın) bu nedenle her banyo sonrası özellikle bacaklar ve bel bölgesini nemlendirici kremlerle beslemek gerekir.
Antibakteriyel sabunlar nedir? Bunlar ne derece önemliler? Bizi hangi sorunlardan koruyabiliyorlar? Hangi durumlarda kullanmamız gerekiyor? Gereğinden fazla kullandığımız takdirde ne tür sağlık sorunları oluşabilir?
Antibakteriyal sabunlar içlerinde belirli bir miktar dezenfektan-antibakteriyal kimyasal madde taşıyan sabunlardır. Günlük hayatta bu tür ürünler kullanmanın hijyene çok özel bir katkısı yoktur. Normal bir sıvı sabunla en az 30 saniye ellerimizi yıkamak bilinen bir çok mikrobu ellerimizden uzaklaştırmaya yeter. Bu tip sabunlar aşırı ve sık kullanıldığında ellerde kuruluk tahriş ekzeması gibi sorunlar doğurabilirler.
Özel hijyen mendilleri nedir? Bizi ne tür sorunlardan koruyabiliyorlar? Hangi sıklıkta kullanmamızda fayda var? Gereğinden fazla kullanırsak, ne tür sorunlar gelişebilir?
Hijyen mendilleri günlük kirleri vs. bertaraf etmede su-sabun olmayan durumlarda kullanılabilir. Ancak örneğin tuvalet sonrası ya da sokakta oyundan dönen bir çocukta etkin temizlik ve hijyen sağlamazlar. Özellikle bu mendillerle yüz ve genital bölge gibi ince ve hassas deri bölgelerinin temizliğini yapmak tahrişlere ve alerjilere neden olabilmektedir.
ntvmsnbc
ÇİÇEK VE ÇOCUKLA İLGİLİ HİKAYELER
Çiçek Koparmak Yasaktır
Küçük bir kız, çiçek toplamak amacıyla bir parka gelir. Ama çiçekleri koparmak yasakmış. Parkın bekçisi de asık yüzlü bir köpekmiş.
Küçük kız yandaki tepecikte bir taş görür ve almak için ona uzanır.
Köpeği korkutmak için taşı fırlatır. Köpek, kaçmak şöyle dursun, daha öfkeli kıza bakar.
Küçük kız tepecikte gördüğü bir sopayı alır. Elindeki sopayla köpeği ürkütmeyi, kaçırtmayı dener. Ne ki köpek korku nedir bilmez.
Küçük kız, bu bekçi köpeğinden taşla, sopayla kurtulamayacağını anlamıştır. Çiçek toplayabilmek için başka bir yöntem bulmalıdır.
Kız tekrar parka döner. Niyeti, bu işi iyilik ve sevgiyle başarmaktır.
Güler yüzle köpeğe doğru eğilir. Köpek, yarı kızgın, yarı şaşkın ona bakar.
Küçük kız arkasına sakladığı kemiği köpeğe uzatır. Bekçi köpeği ne yapacağını şaşırır. Kızarır bozarır ve …
Kemiği ağzına atar. O kemiği esenlikle kemirirken küçük kız da çiçekleri koparmaya başlar.
O da ne? Köpek, çiçeklerinin toplanmakta olduğunu görür.
Küçük kıza doğru koşar.
Köpek çiçeklerin yanına vardığında iş işten geçmiştir. Bir kutu sargı beziyle kopartılmış çiçekleri birer birer köklerine birleştirir. Doğadaki güzellikleri koruyabilmek için, ekili çiçeklerin kopartılmaması gerektiğine inanmaktadır.
Kopan çiçeklerin yaşamı kısadır. Bunu anlamıştır . küçük kız. Ekili çiçeklere bir daha zarar vermemeye karar verir. Böylece yeni iki dost çiçeklerden uzaklaşırlar.
ALINTI
KÜÇÜK KIZ VE ÇİÇEK
Ormanların arasında güzelmi,güzel yeşilören adında bir köy varmış.Bu güzel köyde Menekşe adıda küçük bir kız yaşarmış.Küçük kız ormanda gezmeyi,kuşların sesleriyle dans etmeyi çok severmiş.
Küçük kız her zaman ki gibi ormana gider.yine kuş sesleriyle dans ederken,yakınlardan bir ağlama sesi gelir.Sağına bakar,soluna bakar sesin nereden geldiğini anlamaya çalışır.Fakat sesin nerden geldiğini anlıyamaz.tekrar kuşlarla şarkı söyleyerek ormanı gezen küçük kız,ağlama sesini tekrar duyar.Bu sefer ses çok yakınlardan gelmektedir.küçük kız ilerledikçe ağlama sesleri yakınlaşır.Ağlama sesleri mağradan gelir.küçük kız şaşkın bakışlarla, mağraya girer.Birde ne görsün küçük bir çiçek ağlıyor.Küçük kız çiçeğe sorar. -neden ağlıyorsun?
Çiçek:
-Benim gövdem su görmüyor,yapraklarım Güneş görmüyor, ben burda çok mutsuzum..Küçük kız çiçeği alır eve götürür, saksıya diker.camın önüne koyar.Çiçeğe çok iyi bakmıştır.Küçük kız çiçeğe sorar.
Küçük kız:
-Burda mutlumusun?Çiçek:evet gövdem su görüyor,yapraklarım güneş görüyor.Ben burda çok mutluyum....Aradan yıllar geçiyor.Küçük kız evleniyor.Fakat küçük kız çok mutsuzdur.Çünkü evliliğinin bir yılı doldurmuş olmasına rağmen bebeği olmuyor.Birgün yine ağlarken,yanına bir iyilik perisi geliyor.Eline bir avuç şeker veriyor.Bu şekeri küçük çiçeğe serp diyor.Küçük kız şekeri çiçeğe serpiyor.Küçük çiçek nur topu gibi bir kız çocuğu oluyor.Küçük kız çok mutlu oluyor.Artık oda bir annedir.
YAZAN MENEKŞE KALAYCI
Küçük bir kız, çiçek toplamak amacıyla bir parka gelir. Ama çiçekleri koparmak yasakmış. Parkın bekçisi de asık yüzlü bir köpekmiş.
Küçük kız yandaki tepecikte bir taş görür ve almak için ona uzanır.
Köpeği korkutmak için taşı fırlatır. Köpek, kaçmak şöyle dursun, daha öfkeli kıza bakar.
Küçük kız tepecikte gördüğü bir sopayı alır. Elindeki sopayla köpeği ürkütmeyi, kaçırtmayı dener. Ne ki köpek korku nedir bilmez.
Küçük kız, bu bekçi köpeğinden taşla, sopayla kurtulamayacağını anlamıştır. Çiçek toplayabilmek için başka bir yöntem bulmalıdır.
Kız tekrar parka döner. Niyeti, bu işi iyilik ve sevgiyle başarmaktır.
Güler yüzle köpeğe doğru eğilir. Köpek, yarı kızgın, yarı şaşkın ona bakar.
Küçük kız arkasına sakladığı kemiği köpeğe uzatır. Bekçi köpeği ne yapacağını şaşırır. Kızarır bozarır ve …
Kemiği ağzına atar. O kemiği esenlikle kemirirken küçük kız da çiçekleri koparmaya başlar.
O da ne? Köpek, çiçeklerinin toplanmakta olduğunu görür.
Küçük kıza doğru koşar.
Köpek çiçeklerin yanına vardığında iş işten geçmiştir. Bir kutu sargı beziyle kopartılmış çiçekleri birer birer köklerine birleştirir. Doğadaki güzellikleri koruyabilmek için, ekili çiçeklerin kopartılmaması gerektiğine inanmaktadır.
Kopan çiçeklerin yaşamı kısadır. Bunu anlamıştır . küçük kız. Ekili çiçeklere bir daha zarar vermemeye karar verir. Böylece yeni iki dost çiçeklerden uzaklaşırlar.
ALINTI
KÜÇÜK KIZ VE ÇİÇEK
Ormanların arasında güzelmi,güzel yeşilören adında bir köy varmış.Bu güzel köyde Menekşe adıda küçük bir kız yaşarmış.Küçük kız ormanda gezmeyi,kuşların sesleriyle dans etmeyi çok severmiş.
Küçük kız her zaman ki gibi ormana gider.yine kuş sesleriyle dans ederken,yakınlardan bir ağlama sesi gelir.Sağına bakar,soluna bakar sesin nereden geldiğini anlamaya çalışır.Fakat sesin nerden geldiğini anlıyamaz.tekrar kuşlarla şarkı söyleyerek ormanı gezen küçük kız,ağlama sesini tekrar duyar.Bu sefer ses çok yakınlardan gelmektedir.küçük kız ilerledikçe ağlama sesleri yakınlaşır.Ağlama sesleri mağradan gelir.küçük kız şaşkın bakışlarla, mağraya girer.Birde ne görsün küçük bir çiçek ağlıyor.Küçük kız çiçeğe sorar. -neden ağlıyorsun?
Çiçek:
-Benim gövdem su görmüyor,yapraklarım Güneş görmüyor, ben burda çok mutsuzum..Küçük kız çiçeği alır eve götürür, saksıya diker.camın önüne koyar.Çiçeğe çok iyi bakmıştır.Küçük kız çiçeğe sorar.
Küçük kız:
-Burda mutlumusun?Çiçek:evet gövdem su görüyor,yapraklarım güneş görüyor.Ben burda çok mutluyum....Aradan yıllar geçiyor.Küçük kız evleniyor.Fakat küçük kız çok mutsuzdur.Çünkü evliliğinin bir yılı doldurmuş olmasına rağmen bebeği olmuyor.Birgün yine ağlarken,yanına bir iyilik perisi geliyor.Eline bir avuç şeker veriyor.Bu şekeri küçük çiçeğe serp diyor.Küçük kız şekeri çiçeğe serpiyor.Küçük çiçek nur topu gibi bir kız çocuğu oluyor.Küçük kız çok mutlu oluyor.Artık oda bir annedir.
YAZAN MENEKŞE KALAYCI
31 Ekim 2010 Pazar
Maiden's Tower-kız kulesi
Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.
Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:
Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.
Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.
İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi. Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.
Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.
Antik Çağ'da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros"(Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.
Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır
History
Maiden's Tower was first built by the ancient Athenian general Alcibiades in 408 BC to control the movements of the Persian ships in the Bosphorus strait.[2] Back then the tower was located between the ancient cities of Byzantion and Chrysopolis. The tower was later enlarged and rebuilt as a fortress by the Byzantine emperor Alexius Comnenus in 1110 AD, and was restored and slightly modified several times by the Ottoman Turks, most significantly in 1509 and 1763.[3] The most recent facelift was made in 1998.[4] Steel supports were added around the ancient tower as a precaution after the 17 August 1999 earthquake.
Used as a lighthouse for centuries, the interior of the tower has been transformed into a popular café and restaurant, with an excellent view of the former Roman, Byzantine and Ottoman capital.[5] Private boats make trips to the tower several times a day.[6]
[edit] Legend
There are many legends about the construction of the tower and its location. According to the most popular Turkish legend, a sultan had a much beloved daughter. One day, an oracle prophesied that she would be killed by a venomous snake on her 18th birthday. The sultan, in an effort to thwart his daughter's early demise by placing her away from land so as to keep her away from any snakes, had the tower built in the middle of the Bosphorus to protect his daughter until her 18th birthday. The princess was placed in the tower, where she was frequently visited only by her father.
On the 18th birthday of the princess, the sultan brought her a basket of exotic sumptouous fruits as a birthday gift, delighted that he was able to prevent the prophecy. Upon reaching into the basket, however, an asp that had been hiding among the fruit bit the young princess and she died in her father's arms, just as the oracle had predicted. Hence the name Maiden's Tower.
The older name Leander's Tower comes from another story about a maiden: the ancient Greek myth of Hero and Leander. Hero was a priestess of Aphrodite who lived in a tower at Sestos, at the edge of the Hellespont (Dardanelles). Leander (Leandros), a young man from Abydos on the other side of the strait, fell in love with her and would swim every night across the Hellespont to be with her. Hero would light a lamp every night at the top of her tower to guide his way.
Succumbing to Leander's soft words, and to his argument that Aphrodite, as goddess of love, would scorn the worship of a virgin, Hero allowed him to make love to her. This routine lasted through the warm summer. But one stormy winter night, the waves tossed Leander in the sea and the breezes blew out Hero's light, and Leander lost his way, and was drowned. Hero threw herself from the tower in grief and died as well. The name Maiden's Tower might also have its origins in this ancient story.
Due to the vicinity and similarity between the Dardanelles and the Bosphorus, Leander's story was attributed to the tower by the ancient Greeks and later the Byzantines.
Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:
Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.
Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.
İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi. Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.
Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.
Antik Çağ'da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros"(Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.
Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır
History
Maiden's Tower was first built by the ancient Athenian general Alcibiades in 408 BC to control the movements of the Persian ships in the Bosphorus strait.[2] Back then the tower was located between the ancient cities of Byzantion and Chrysopolis. The tower was later enlarged and rebuilt as a fortress by the Byzantine emperor Alexius Comnenus in 1110 AD, and was restored and slightly modified several times by the Ottoman Turks, most significantly in 1509 and 1763.[3] The most recent facelift was made in 1998.[4] Steel supports were added around the ancient tower as a precaution after the 17 August 1999 earthquake.
Used as a lighthouse for centuries, the interior of the tower has been transformed into a popular café and restaurant, with an excellent view of the former Roman, Byzantine and Ottoman capital.[5] Private boats make trips to the tower several times a day.[6]
[edit] Legend
There are many legends about the construction of the tower and its location. According to the most popular Turkish legend, a sultan had a much beloved daughter. One day, an oracle prophesied that she would be killed by a venomous snake on her 18th birthday. The sultan, in an effort to thwart his daughter's early demise by placing her away from land so as to keep her away from any snakes, had the tower built in the middle of the Bosphorus to protect his daughter until her 18th birthday. The princess was placed in the tower, where she was frequently visited only by her father.
On the 18th birthday of the princess, the sultan brought her a basket of exotic sumptouous fruits as a birthday gift, delighted that he was able to prevent the prophecy. Upon reaching into the basket, however, an asp that had been hiding among the fruit bit the young princess and she died in her father's arms, just as the oracle had predicted. Hence the name Maiden's Tower.
The older name Leander's Tower comes from another story about a maiden: the ancient Greek myth of Hero and Leander. Hero was a priestess of Aphrodite who lived in a tower at Sestos, at the edge of the Hellespont (Dardanelles). Leander (Leandros), a young man from Abydos on the other side of the strait, fell in love with her and would swim every night across the Hellespont to be with her. Hero would light a lamp every night at the top of her tower to guide his way.
Succumbing to Leander's soft words, and to his argument that Aphrodite, as goddess of love, would scorn the worship of a virgin, Hero allowed him to make love to her. This routine lasted through the warm summer. But one stormy winter night, the waves tossed Leander in the sea and the breezes blew out Hero's light, and Leander lost his way, and was drowned. Hero threw herself from the tower in grief and died as well. The name Maiden's Tower might also have its origins in this ancient story.
Due to the vicinity and similarity between the Dardanelles and the Bosphorus, Leander's story was attributed to the tower by the ancient Greeks and later the Byzantines.
29 Ekim 2010 Cuma
Sobalı evde büyüyen çocuk. / Anılara yolculuk/ güzel bir yazı
Sobalı Evde Büyüyen Çocuk
Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...Evde Büyüyen Çocuk
Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyensoba kokusunuseven üstünde kaynayan çaydanlığın sesini sevenüstündeki kestaneninmandalina elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven bahçede kardaoynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayıseven sobalı odadanöteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmakistemeyen kömür kokusu odunkokusu çalı çırpı çıtırtısı ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur...
Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bilehalen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır...
İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır...
Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur...
Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır...
Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına veher mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk...
Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip boyanın eriyereksoyutsanat eserlerine dönüşmesini izleyen koku farkedilip kendisinemüdahaleedilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam edençocuktur...
Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş cocuktur...
Yün coraplarini sobaya dayayarak ayaklarini isitmistir bu cocuk....
Geceleyin atesin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur...
Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur...
Sobanın kenarına pısıp dakikalrca ısınansonra kosarak aynaya bakanvekıpkırmızı yanakları görünce kendini begenen bundan zevk alancocuktur...
Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur...
Gece lambasinin isigi yerine sobanin alevlerine bakarak uyuyan cocuktur...
Soba tütünce tırsmış çocuktur...
Sobanın üstüne mantar koyup tuzlayıp sonra afiyetle yiyen çocuktur...
Sobanin onunde mavi legen icinde banyo yapmis cocuktur...
Muhakkak bir kere evi havaya ucurma macerasini yasamis cocuktur...
Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur...
Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur...
Sıcacık odada radyo dinlemeyi...
Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...
Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yinede giymeyi...
Özelliklede hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...
M.BAKIR. ( İsmini ısrarlarım üzerine verdi :)
Sobalı
NETTEN ALINTIDIR
Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...Evde Büyüyen Çocuk
Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyensoba kokusunuseven üstünde kaynayan çaydanlığın sesini sevenüstündeki kestaneninmandalina elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven bahçede kardaoynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayıseven sobalı odadanöteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmakistemeyen kömür kokusu odunkokusu çalı çırpı çıtırtısı ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur...
Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bilehalen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır...
İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır...
Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur...
Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır...
Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına veher mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk...
Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip boyanın eriyereksoyutsanat eserlerine dönüşmesini izleyen koku farkedilip kendisinemüdahaleedilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam edençocuktur...
Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş cocuktur...
Yün coraplarini sobaya dayayarak ayaklarini isitmistir bu cocuk....
Geceleyin atesin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur...
Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur...
Sobanın kenarına pısıp dakikalrca ısınansonra kosarak aynaya bakanvekıpkırmızı yanakları görünce kendini begenen bundan zevk alancocuktur...
Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur...
Gece lambasinin isigi yerine sobanin alevlerine bakarak uyuyan cocuktur...
Soba tütünce tırsmış çocuktur...
Sobanın üstüne mantar koyup tuzlayıp sonra afiyetle yiyen çocuktur...
Sobanin onunde mavi legen icinde banyo yapmis cocuktur...
Muhakkak bir kere evi havaya ucurma macerasini yasamis cocuktur...
Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur...
Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur...
Sıcacık odada radyo dinlemeyi...
Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...
Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yinede giymeyi...
Özelliklede hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...
M.BAKIR. ( İsmini ısrarlarım üzerine verdi :)
Sobalı
NETTEN ALINTIDIR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)