31 Ekim 2010 Pazar

Maiden's Tower-kız kulesi

Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır.

Üsküdar'ın sembolü haline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. M.Ö. 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:

Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.

Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmut’un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası vardır. Kulenin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç vardır.

İlk olarak Yunan döneminde bir mezara ev sahipliği yapan bu ada Bizans döneminde inşa edilen ek bina ile gümrük istasyonu olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise gösteri platformundan, savunma kalesine, sürgün istasyonundan, karantina odasına kadar bir çok işlev yüklenmiştir. Asli görevi olan ve yüzyıllardan beri varlığı ile insanlara, geceleri ise geçen gemilere göz kırpan feneri ile yol gösterme işlevini hiç kaybetmemiştir.Geçmişten geleceğe en çok da düşlere yol göstermektedir Kız Kulesi. Kız Kulesi 2000 yılında restore edilerek, artık çatal-bıçak seslerinin duyulduğu bir mekân haline dönüştürülmüştür. Kız kulesine ulaşım Salacak ve Ortaköy'den sandallarla yapılmaktadır.

Çok eski tarihi geçmişi olan Kız Kulesi, bir zamanlar, Boğazdan geçen gemilerden vergi alınmak maksadı ile kullanılmıştır. Kule ile Avrupa Yakası boyunca büyük bir zincir çekilmiş ve gemilerin Anadolu Yakası ile Kız Kulesi arasından geçişine(o zamanlar gemi boyutları küçük olduğu için geçebilmekteydi) izin verilmiştir. Bir süre sonra Kule, zinciri taşıyamamış ve Avrupa Yakasına doğru yıkılmıştır. Kuleden suyun içinde bakıldığında yıkıntıları görülmektedir.

Antik Çağ'da Arkla(küçük kale) ve Damialis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da "Tour de Leandros"(Leandros'un kulesi) ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmaktadır.
Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır
History
Maiden's Tower was first built by the ancient Athenian general Alcibiades in 408 BC to control the movements of the Persian ships in the Bosphorus strait.[2] Back then the tower was located between the ancient cities of Byzantion and Chrysopolis. The tower was later enlarged and rebuilt as a fortress by the Byzantine emperor Alexius Comnenus in 1110 AD, and was restored and slightly modified several times by the Ottoman Turks, most significantly in 1509 and 1763.[3] The most recent facelift was made in 1998.[4] Steel supports were added around the ancient tower as a precaution after the 17 August 1999 earthquake.

Used as a lighthouse for centuries, the interior of the tower has been transformed into a popular café and restaurant, with an excellent view of the former Roman, Byzantine and Ottoman capital.[5] Private boats make trips to the tower several times a day.[6]

[edit] Legend
There are many legends about the construction of the tower and its location. According to the most popular Turkish legend, a sultan had a much beloved daughter. One day, an oracle prophesied that she would be killed by a venomous snake on her 18th birthday. The sultan, in an effort to thwart his daughter's early demise by placing her away from land so as to keep her away from any snakes, had the tower built in the middle of the Bosphorus to protect his daughter until her 18th birthday. The princess was placed in the tower, where she was frequently visited only by her father.

On the 18th birthday of the princess, the sultan brought her a basket of exotic sumptouous fruits as a birthday gift, delighted that he was able to prevent the prophecy. Upon reaching into the basket, however, an asp that had been hiding among the fruit bit the young princess and she died in her father's arms, just as the oracle had predicted. Hence the name Maiden's Tower.

The older name Leander's Tower comes from another story about a maiden: the ancient Greek myth of Hero and Leander. Hero was a priestess of Aphrodite who lived in a tower at Sestos, at the edge of the Hellespont (Dardanelles). Leander (Leandros), a young man from Abydos on the other side of the strait, fell in love with her and would swim every night across the Hellespont to be with her. Hero would light a lamp every night at the top of her tower to guide his way.

Succumbing to Leander's soft words, and to his argument that Aphrodite, as goddess of love, would scorn the worship of a virgin, Hero allowed him to make love to her. This routine lasted through the warm summer. But one stormy winter night, the waves tossed Leander in the sea and the breezes blew out Hero's light, and Leander lost his way, and was drowned. Hero threw herself from the tower in grief and died as well. The name Maiden's Tower might also have its origins in this ancient story.

Due to the vicinity and similarity between the Dardanelles and the Bosphorus, Leander's story was attributed to the tower by the ancient Greeks and later the Byzantines.

29 Ekim 2010 Cuma

Sobalı evde büyüyen çocuk. / Anılara yolculuk/ güzel bir yazı

Sobalı Evde Büyüyen Çocuk
Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...Evde Büyüyen Çocuk
Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyensoba kokusunuseven üstünde kaynayan çaydanlığın sesini sevenüstündeki kestaneninmandalina elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven bahçede kardaoynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayıseven sobalı odadanöteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmakistemeyen kömür kokusu odunkokusu çalı çırpı çıtırtısı ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur...
Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bilehalen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır...
İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır...
Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur...
Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır...
Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına veher mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk...
Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip boyanın eriyereksoyutsanat eserlerine dönüşmesini izleyen koku farkedilip kendisinemüdahaleedilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam edençocuktur...
Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş cocuktur...
Yün coraplarini sobaya dayayarak ayaklarini isitmistir bu cocuk....
Geceleyin atesin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur...
Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur...
Sobanın kenarına pısıp dakikalrca ısınansonra kosarak aynaya bakanvekıpkırmızı yanakları görünce kendini begenen bundan zevk alancocuktur...
Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur...
Gece lambasinin isigi yerine sobanin alevlerine bakarak uyuyan cocuktur...
Soba tütünce tırsmış çocuktur...
Sobanın üstüne mantar koyup tuzlayıp sonra afiyetle yiyen çocuktur...
Sobanin onunde mavi legen icinde banyo yapmis cocuktur...
Muhakkak bir kere evi havaya ucurma macerasini yasamis cocuktur...
Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur...
Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur...
Sıcacık odada radyo dinlemeyi...
Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...
Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yinede giymeyi...
Özelliklede hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...

M.BAKIR. ( İsmini ısrarlarım üzerine verdi :)
Sobalı

 NETTEN ALINTIDIR

Topkapı Sarayı-Topkapı Palace

Topkapı Sarayı (Osmanlı Türkçesi: طوپقپو سرايى), İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı Padişahları'nın yaşadığı saraydır.[1] Bir zamanlar içinde 4.000'e yakın insan yaşamıştır.[2]

Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış,Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m.² dir.[3] Topkapı Sarayı,saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır.Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir.Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Mukaddes Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir.[3]


Fatih Sultan Mehmed 1465 yılında Topkapı Sarayı'nın inşaatını başlatmıştır.Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecit dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir.Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, Hazine’deki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye başlanır.II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır.Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir. 1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, Topkapı Sarayı, 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdat Köşkü’dür.[3]

Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihî Yarımada içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir.[4] Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.[5]

The Topkapı Palace (Turkish: Topkapı Sarayı)[1] or in Ottoman Turkish: طوپقپو سرايى, usually spelled "Topkapi" in English) is a palace in Istanbul, Turkey, which was the official and primary residence in the city of the Ottoman Sultans for approximately 400 years (1465-1856) of their 624-year reign,[2].

The palace was a setting for state occasions and royal entertainments and is a major tourist attraction today, containing the most holy relics of the Muslim world such as the Prophet Muhammed's cloak and sword.[2] Topkapı Palace is among those monuments belonging to the "Historic Areas of Istanbul", which became a UNESCO World Heritage Site in 1985, and is described in Criterion iv as "the best example[s] of ensembles of palaces [...] of the Ottoman period."[3]

Initial construction began in 1459, ordered by Sultan Mehmed II, the conqueror of Byzantine Constantinople. The palace is a complex made up of four main courtyards and many smaller buildings. At the height of its existence as a royal residence, the palace was home to as many as 4,000 people,[2] formerly covering a larger area with a long shoreline. The complex has been expanded over the centuries, with many renovations such as after the 1509 earthquake and 1665 fire. It held mosques, a hospital, bakeries, and a mint.[2] The name directly translates as "Cannon gate Palace", from the palace being named after a nearby, now destroyed, gate.

Topkapı Palace gradually lost its importance at the end of the 17th century, as the Sultans preferred to spend more time in their new palaces along the Bosporus. In 1856, Sultan Abdül Mecid I decided to move the court to the newly built Dolmabahçe Palace, the first European-style palace in the city. Some functions, such as the imperial treasury, the library, mosque and mint, were retained though.

After the end of the Ottoman Empire in 1921, Topkapı Palace was transformed by government decree on April 3, 1924 into a museum of the imperial era. The Topkapı Palace Museum is under the administration of the Ministry of Culture and Tourism. The palace complex has hundreds of rooms and chambers, but only the most important are accessible to the public today. The complex is guarded by officials of the ministry as well as armed guards of the Turkish military. The palace is full of examples of Ottoman architecture and also contains large collections of porcelain, robes, weapons, shields, armor, Ottoman miniatures, Islamic calligraphic manuscripts and murals, as well as a display of Ottoman treasure and jewelry.




Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır

Lake Abant Nature Park- Abant Gölü

Abant Gölü, Bolu'nun 34 kilometre güney batısında bulunan, çam ve köknar ağaçlarının baskın olduğu bir Tabiat Parkı içinde, yaklaşık 1350 metre yükseklikte bulunan ve alanı 125 hektarı bulan bir heyelan set gölü dür. En derin yeri 18 m'dir. Gölden çıkan ve Abant Alabalığı olarak bilinen balık literatüre Salmo trutta abanticus olarak girmiştir. Göl birkaç kaynak suyu, iki-üç kısmen devamlı olan akarsu ve özellikle de kar ve yağmur suları ile beslenmektedir. Gölün etrafında oteller ve restoranlar mevcuttur. Abant gölünün Ankara yaklaşık uzaklığı 2 saat kadardır.
Lake Abant (Turkish: Abant Gölü) is a freshwater lake in Turkey's Bolu Province in northwest Anatolia, formed as a result of a great landslide. The lake lies at an altitude of 1,328 m at a distance of 32 km from the provincial seat of Bolu city. It is a favorite vacation and excursion spot for both Turkish and foreign travellers thanks to the natural beauty of its surroundings, which are covered with dense forests, and easy access by car (it is served by a 21 km road leaving from the İstanbul-Ankara E 80 highway at the level of Mount Bolu, three hours' drive from these two largest cities of Turkey). Lake Abant is a natural park.


Lake Abant shoreThe lake covers an area of 1.28 km² and its deepest spot is 18 m. The lake area has two large hotels in the immediate vicinity of the shores, as well as other amenities and services for visitors, who sometimes alternatively opt for the family guesthouses available in the nearby town of Mudurnu 18 km to the south. To the north of the lake, at a distance of 8 km from Bolu city, is the main campus of Abant Izzet Baysal University.

European black pine, Scots pine, oaks, ashes, hornbeams, willows, junipers, tamarisks, hazels, common medlar, and strawberry trees are among the tree species that make up the lake's woodlands, and there are wild boars, fallow deer, roe deer, brown bears, red foxes, jackals and rabbits in the surrounding forests, which makes the lake a prized location for hunters during the season. A brown trout subspecies Salmo trutta abanticus, endemic to the lake, carries the Turkish name "Abant alası".




Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır

Cappadocia-kapadokya

Kapadokya, (Kappadokia) Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler bölgeyi putperestlerin zulmünden kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.

M.Ö. XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar M.Ö. VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde "Güzel Atlar Ülkesi" anlamına geliyor. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. M.Ö. III. yy. sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. M.Ö. I. yy ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma'nın bir eyaleti olur.

MS III. yy'da Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

IV. yy, daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.

Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. XI. ve XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.

Cappadocia (pronounced /kæpəˈdoʊʃə/; also Capadocia; Turkish Kapadokya, from Greek: Καππαδοκία / Kappadokía) is a region in central Turkey, largely in Nevşehir Province.

The name was traditionally used in Christian sources throughout history and is still widely used as an international tourism concept to define a region of exceptional natural wonders, in particular characterized by fairy chimneys and a unique historical and cultural heritage. The term, as used in tourism, roughly corresponds to present-day Nevşehir Province.

In the time of Herodotus, the Cappadocians were reported as occupying the whole region from Mount Taurus to the vicinity of the Euxine (Black Sea). Cappadocia, in this sense, was bounded in the south by the chain of the Taurus Mountains that separate it from Cilicia, to the east by the upper Euphrates and the Armenian Highland, to the north by Pontus, and to the west by Lycaonia and eastern Galatia.[1]

Modern tourism
The area is a famous and popular tourist destination, as it has many areas with unique geological, historic and cultural features.

The region is located southwest of the major city Kayseri, which has airline and railroad (railway) service to Ankara and Istanbul.

The Cappadocia region is largely underlain by sedimentary rocks formed in lakes and streams, and ignimbrite deposits erupted from ancient volcanoes approximately 9 to 3 million years ago, during the late Miocene to Pliocene epochs. The rocks of Cappadocia near Göreme eroded into hundreds of spectacular pillars and minaret-like forms. The volcanic deposits are soft rocks that the people of the villages at the heart of the Cappadocia Region carved out to form houses, churches and monasteries. Göreme became a monastic center between 300—1200 AD.

The first period of settlement in Göreme goes back to the Roman period. The Yusuf Koç, Ortahane, Durmus Kadir and Bezirhane churches in Göreme, houses and churches carved into rocks in the Uzundere, Bağıldere and Zemi Valleys are all carriers of history that we can see today. The Göreme Open Air Museum is the most visited site of the monastic communities in Cappadocia (see Churches of Göreme, Turkey) and is one of the most famous sites in central Turkey. The complex contains more than 30 rock-carved churches and chapels, some of them have superb frescoes inside, dating from the 9th to the 11th centuries.

Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır

Sümela Manastırı

Kilisenin MS 375-395 tarihleri arasında inşa edildiği sanılmaktadır. Anadolu'da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında yapılmış, hatta Trabzon'da Maşatlık mevkiinde benzeri bir mağara kilisesi daha vardır. Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem'in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru Alexius III. Komnenos'un (1349-1390) manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmaktadır. [1]

14. yüzyılda Türkmen akınlarına maruz kalan kentin savunmasında ileri karakol görevi üstlenen manastırın statüsünde Osmanlı fethinden sonra bir değişiklik olmamıştır. Yavuz Sultan Selim'in Trabzon’da ki şehzadeliği sırasında iki büyük şamdan buraya hediye ettiği, Fatih Sultan Mehmed, II. Murat, I. Selim, II. Selim, III. Murad, İbrahim, IV. Mehmed, II. Süleyman ve III. Ahmed'in de manastırla ilgili birer fermanları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde manastıra sağlanan imtiyazlar, Trabzon ve Gümüşhane bölgesinin İslamlaşması sırasında özellikle Maçka ve kuzey Gümüşhane'de Hıristiyan ve gizli Hristiyan köyleri ile çevrili bir alan yaratmıştır.[2]

18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali sırasında Maçka civarındaki diğer manastırlar gibi bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargahı olmuş, nüfus mübadelesi ile bölgedeki Hristiyanların Yunanistan'a gönderilmesinin ardından önemini yitirerek T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yakın zamanda onarılana dek kaderine terkedilmiştir. [3]

Yunanistan'a mübadele ile göçen Karadenizli Rumlar Veria kentinde Sümela adını verdikleri yeni bir kilise inşa etmişlerdir. Her yıl Ağustos ayında tıpkı geçmişte Trabzon Sümela'da yaptıkları gibi yeni manastırın çevresinde geniş katılımlı şenlikler düzenlemektedirler.

2010 yılında AK Parti hükümetinin izni ile Hıristiyanlarca Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü olarak kabul edilen ve kutsal sayılan 15 Ağustos günü 88 yıl aradan sonra ilk ayin düzenlenmiş, ayini Fener Rum Patriği Dimitri Bartholomeos yönetmiştir.

Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır



Founded in the year 386 AD during the reign of the Emperor Theodosius I (375 - 395),[1] legend has it that two priests undertook the founding of the monastery on the site after having discovered a miraculous icon of the Virgin Mary in a cave on the mountain.

During its long history, the monastery fell into ruin several times and was restored by various Emperors. During the 6th Century AD, it was restored and enlarged by General Belisarius at the behest of Justinian.[1]

It reached its present form in the 13th century after gaining prominence during the reign of Alexios III (1349 - 1390) of the Komnenian Empire of Trebizond (established in 1204). At that time, the monastery was granted an amount annually from imperial funds. During the time of Manuel III, son of Alexius III, and during the reigns of subsequent princes, Sümela gained further wealth from imperial grants. Following the conquest by the Ottoman Sultan Mehmed II in 1461, it was granted protection by order of the Sultan and given rights and privileges which were renewed by following sultans. Monks and travelers continued to journey there through the years, the monastery remaining extremely popular up until the 19th century.

In 1682 and for a few decades it housed the Phrontisterion of Trapezous, a well known Greek educational institution of the region.[2]

The Monastery was seized by the Russian Empire during the occupation of Trabzon in the years 1916-1918. The site was finally abandoned in 1923, following the population exchanges between Greece and Turkey after the Treaty of Lausanne. In 1930, the miraculous icon of the Panagia Soumelá, as well as other sacred treasures of the monastery, were transferred to the new Panagia Soumela Monastery, on the slopes of Mount Vermion, near the town of Naousa, in Macedonia, Greece.

Today the monastery's primary function is as a tourist attraction. Its place overlooking the forests and streams below, makes it extremely popular for its aesthetic attraction as well as for its cultural and religious significance. Currently restoration work funded by the Turkish government is taking place. It is currently enjoying a revival in pilgrimage from Greece and Russia.

There has been some controversy among Orthodox Christians as the divine liturgy has usually been forbidden in or near the monastery. On 15 August 2010 divine liturgy was allowed outside the monastery.[3]

Erciyes Dağı-Mount Erciyes

Erciyes Dağı, İç Anadolunun en yüksek dağı. Sönmüş bir stratovolkan olan Erciyes, Kayseri il merkezinin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen bir dağ kütlesidir. Zirvesi uzaktan bir kubbeye benzer. İki zirvesi vardır. Eski tarihlerede kubbeye benzeyen bu dağa kutsal Cytrosps dağı da denilirdi. Büyük Erciyes (Kuzu Yatağı) zirvesi 3917 metredir. Küçük Erciyes zirvesi 3703 metredir. Erciyes kütlesinin çapı 72 km ve 3800 km²'lik bir alanı kaplar. Erciyes Dağı üzerinde 2150 m yükseklikte Erciyes Kayak Merkezi bulunmaktadır.Zirvesinden bulutsuz bir günde Karadeniz ve Akdeniz görülebilmektedir

Erciyes için "Uzaklaştıkça yakınlaşan, yakınlaştıkça uzaklaşan dağ" yakıştırması yapılır.Dört mevsim karla kaplı zirvesinin (küresel ısınmadan dolayı) yanlızca kuzey yamacında bir buzulu kalmıştır

Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır

Mount Erciyes (Turkish: Erciyes Dağı; derived from the ancient Greek name Ἀργαῖος Argaeos; Latinized as Argaeus by the ancient Romans) is a massive stratovolcano located 25 km to the south of Kayseri in Turkey.

Erciyes is the highest mountain in central Anatolia, with its summit reaching 3,916 metres. It is considered to be an extension of the Taurus Mountains to the south and is generally regarded as the highest peak of this mountain range which belongs to the Alpide belt in Eurasia.[2]

The volcano is heavily eroded, but may have erupted as recently as 253 BC, as may be depicted on Roman era coins.[3]

Strabo called the mountain Argaeus (Ἀργαῖος); he wrote that the summit was never free from snow and that those few who ascended it reported seeing both the Black Sea to the north and the Mediterranean Sea to the south in days with a clear sky.[4]

Mount Erciyes is home to the Erciyes Ski Resort.

22 Ekim 2010 Cuma

Dünyanın en lüks yatı denize indi

Dünyanın en büyük ve en lüks yatlarından Queen Elizabeth denize indi. İlk dev yatı 1938 yılında üreten Cunard firması, ikinci yatın ismini yine Kraliçe'den aldı.

İngiliz gemicilik firması Cunard Line, ilkini 1938 yılında ürettiği ve ismine Queen Marry koyduğu yatın ikincisini denize indirdi. İkinci yata da Kraliçe'nin ismi olan 'Elizabeth' verildi. 90 bin ton ağırlığında olan ve aynı anda 2 bin yolcu taşıyabilen Queen Elizabeth, 635 milyon sterline mal oldu. 965 feet uzunluğu ve 211 feet yüksekliği bulunan yatta 1000'e yakın personel çalışıyor.

Bu otelde konaklamanın fiyatı 650 Euro

Beşiktaş Turizm Yatırımları tarafından 23 milyon Euro’ya yenilenerek tekrar açılan İstanbul’daki 119 yıllık Pera Palace Oteli, açıldıktan sonra doluluğuyla yöneticilerini şaşırttı.

Beşiktaş Turizm Yatırımları Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Kalkavan, yaptıkları yatırımla, 2006 yılında kapanmadan önce otelde bir gecelik konaklama fiyatını 50 lirayken, şimdi bunun 10’a katlandığını söyleyerek, “Oteldeki doluluk oranlarına bakınca da bu yatırımın ne kadar doğru bir seçenek olduğunu görüyoruz” dedi.

Tarihi otelde Pera manzaralı odalarda konaklamak 265 Euro’ya, en lüks oda olan Pierre Loti Köşe Suiti’nde bir gece geçirmek ise 650 Euro’ya mal oluyor.

GAZETE HABERTURK- HT EKONOMİ

21 Ekim 2010 Perşembe

MADEN SUYUNUN FAYDALARI

MADEN SUYUNUN FAYDALARI

Maden Suyu, içerdiği tüm mineraller ve karbondioksit gazı ile birlikte yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen “doğaldır”. Soda ise su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen ve tamamen “yapay” olan bir içecektir.


*Maden suyu “asitli” midir?

Halk arasında “asitli” denilen içeceklerde aslında kastedilen, içeceğin içindeki “karbondioksit” gazıdır. Karbondioksit gazı dilimiz ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için içimi kolaylaştırmaktadır. Gazlı içecek üretiminde çok özel proseslerle üretilen ve % 99,99 saflıkta gıda üretimi için özel karbondioksit gazı kullanılır.


*Günde ne kadar maden suyu tüketebiliriz ?

Doğal suların içerdiği zengin mineraller vücudumuzda vitaminlerin fonksiyonlarına yardımcı olurlar. İçerdiği zengin kalsiyum ve florür gibi mineraller nedeniyle özellikle çocuklar, bayanlar ve yaşlıların daha fazla maden suyu içmeleri gerekir. Uzmanlar günde en az 2 litre civarında su ve maden suyu gibi “yararlı sıvı” tüketilmesini öneriyor.


*Çocukların maden suyu içmesi zararlı mıdır?

Maden suyunun bilinen hiçbir zararı olmayıp, aksine vücudumuza sayısız yararları vardır. Büyüme çağındaki çocuklar kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyacı karşılamanın en iyi yolu bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır.


*Hamilelikte maden suyu içilir mi?

Hamilelik, beslenmeye özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. İnsan vücudu bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için normalden daha fazla gıda, sıvı, mineraller ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmek için, hamilelikte düzenli olarak maden suyu tüketimi tavsiye edilir.


*Maden suyu cilde yararlı mıdır ?

Maden suyu içerdiği zengin mineraller vücudumuzun birçok bölgesine olduğu gibi cilt için de yararlıdır. Hatta piyasada sprey şişelerine doldurulmuş ve yüze püskürtülerek kullanılan maden suları satılır.


*Maden suyu böbrek taşı yapar mı?

Böbrek taşlarının oluşumunda ana neden, yetersiz miktarda sıvı tüketimidir. Başka bir deyişle, yaşamı boyunca yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda böbrek taşı oluşumu hızla meydana gelir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez ancak esas olan, düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.


*Avrupa’da ve Türkiye’de kişi başına yıllık maden suyu tüketimi ne kadar?

Avrupa’da kişi başına yılda 150 litre maden suyu tüketirken bu oran Türkiye’de 3 litrenin altında. Ülkemiz aslında Avrupa’nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip ancak, yıllık 65 milyon litre olan bu kaynağın sadece yüzde biri şişeleniyor, yüzde doksandokuzu boşa akıyor. Süt ve süt ürünleri tüketiminde de Avrupa ile aramızda benzer oranlar olduğu için, neticede ulusal beslenme kültürü ile bağlantılı ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Örneğin bu beslenme kültürü sayesinde Avrupalı kemik erimesi gibi hastalıkları nadiren duyarken Türkiye’de belirli yaş ve cinsiyet gruplarında kemik erimesi oranları % 30’larda yaşanıyor. Bunun en önemli nedeni, yaşam boyunca düzenli olarak tüketilen süt ve doğal suların miktarlarındaki, bu yol ile alınan doğal kalsiyum takviyesindeki büyük farklılık.


*Maden suyu son kullanma tarihinden sonra bozulur mu?

Maden suyu kapağı açılmaz ise kesinlikle bozulmaz. Ürünlere son kullanma tarihi konulmasının tek nedeni, dolumdan sonra belirli bir süre geçtiği zaman sadece kapak ve ambalajdan dışarıya karbondioksit gazı kaçması ve azalmasıdır.


*Düzenli maden suyu tüketimi ile bazı hastalıklar arasında bağlantı var mıdır?

Maden suyunda zengin olarak bulunan minerallerden magnezyum, hücre içerisinde potasyumdan sonra en yoğun olarak bulunan katyondur. Hücre zarı, hücre içi ve hücre çekirdeğindeki birçok biyolojik olaylarda etkilidir ve kas ile sinirlerdeki elektrik uyarılarının iletilmesini sağlar. Kalp ve damar hastalıkları ile çok ilgisi vardır. Enfarktüs geçiren insanlarda magnezyum düşüklüğü saptanmıştır. Damar sertliğine yol açan damarlardaki yağ ve kalsiyum birikmesi de magnezyum eksikliğinden oluşur.


*Sodyum vücut sıvılarında en fazla bulunan elementtir ve sıvı dağılımı ile sıvı
dengesinin düzenlenmesini sağlar. Ayrıca asit-baz dengesi ve sinir uyarılarının taşınması en önemli görevlerindendir.


*Kalsiyum vücudumuzda en fazla bulunan elementtir. Kemik yapısının yanı sıra kas kasılmalarının düzenlenmesine, sinir uyarılarının taşınmasına, hücre zarlarında iyon değişimine, hormonların, sindirim enzimlerinin ve nörotransmitterlerin salgılanmasına yardımcı olur. Yaşla ilgili kemik kayıplarını ve kırılmalarını önler. Kalsiyum sadece süt ve doğal sularda bulunur. İçerisinde kalori ve kolesterol olmadığı için maden suyu, kalsiyum açısından süte en iyi alternatif olmaktadır.


*Bikarbonatlar, magnezyum, sitratlar, sodyum, flor ve kalsiyum maden suyunda bulunan doğal dengeleri ile, ürolojik hastalıkların seyri ve özellikle ameliyat sonrasında çok etkendir. Böbrek taşlarının tekrarlamasını önlemenin en kolay, en pratik ve doğal yolu bu sıvıları bolca tüketmektir.


*Bikarbonatlı sular alkali yapıları sayesinde mide asiditesini nötralize eder ve bu özelliği nedeni ile peptik ülser hastalığının tedavisinde önemli rol oynarlar. Yine fonksiyonel mide ve bağırsak hastalıklarında semptomları azaltıcı etkileri vardır.
Kalsiyum ve magnezyum içeren sular bağırsak molaritesini azaltarak stress sonucu gelişen ishal gibi şikayetleri önlemede etkili olurlar. Sülfatlı sular safra salgılarını ve akımlarını arttırır.


*Kalsiyum zengini doğal mineralli sular, menapoz döneminde kadınlarda ve ileri yaşlarda erkeklerde kemik erimesinin önlenmesi ve tedavisinde yeterli kalsiyum desteği sağlanmasında önemli bir seçenektir.

KYC compliance,

Know Your Customer (KYC) compliance regulation has proved to be one of the biggest operational challenges banks, accountants, lawyers and similar financial service providers worldwide have had to overcome.

World-Check, the industry standard KYC compliance solution, provides an overview of KYC compliance and its origins, and outlines the compliance mandate as applicable to banks, accounting firms, lawyers and other regulated financial service providers – not just in the UK, Europe and the USA, but all around the world. Relied upon by more than 3,000 institutions worldwide, this KYC database solution provides effective legal and reputational risk reduction.

Why “Know Your Customer?”


The 9/11 terrorist attacks on the World Trade Centre revealed that there were sinister forces at work around the world, and that terrorists activities were being funded with laundered money, the proceeds of illicit activities such as narcotics and human trafficking, fraud and organised crime. Overnight, the combating of terrorist financing became a priority on the international agenda.

For the financial services provider of the 21st century, “knowing your customers” was no longer a suggested course of action. Based on the requirements of legislative landmarks such as the USA PATRIOT Act 2002, modern Know Your Customer (KYC) compliance mandates were created to simultaneously combat money laundering and the funding of terrorist activities.

What is Know Your Customer (KYC)?


Know Your Customer, or KYC, refers to the regulatory compliance mandate imposed on financial service providers to implement a Customer Identification Programme and perform due diligence checks before doing business with a person or entity.

KYC fulfils a risk mitigation function, and one its key requirements is checking that a prospective customer is not listed on any government lists for wanted money launders, known fraudsters or terrorists.

If preliminary KYC checks reveal that the person is a Politically Exposed Person (PEP), for example, Advanced Due Diligence must be done in order to ensure that the person’s source of wealth is transparent, and that he or she does not pose a reputational or financial risk in terms of their finances, public positions or associations. Beyond customer identification checks, the ongoing monitoring of transfers and financial transactions against a range of risk variables forms an integral part of the KYC compliance mandate.

But to understand the importance of KYC compliance for financial service providers better, its origins need to be examined.

Origins of Know Your Customer (KYC) compliance


The arrival of the new millennium was marred by a spate of terrorist attacks and corporate scandals that unmasked the darker features of globalisation. These events highlighted the role of money laundering in cross-border crime and terrorism, and underlined the need to clamp down on the exploitation of financial systems worldwide.

Know Your Customer (KYC) legislation was principally not absent prior to 9/11. Regulated financial service providers for a long time have been required to conduct due diligence and customer identification checks in order to mitigate their own operation risks, and to ensure a consistent and acceptable level of service.

In essence, the USA PATRIOT Act was not so much a radical departure from prior legislation as it was a firmer and more extensive articulation of existing laws. The Act would lead to the more rigorous regulation of a greater range of financial services providers, and expanded the authority of American law enforcement agencies in the fighting of terrorism, both in the USA and abroad.

In October 2001, President George W. Bush signed off the USA PATRIOT Act, effectively providing federal regulators with a new range of tools and powers for fighting terror financing and money laundering. During July 2002, the US Treasury proceeded to introduce Section 326 of the PATRIOT Act, a clause that removed some key burdens for regulators and added significant enforcement muscle to the Act.

What 9/11 changed, in essence, was the extent to which existing legislation was being implemented. Using the provisions of the earlier anti-terrorism USA Act as a foundation, it included the Financial Anti-Terrorism Act, which allowed for federal jurisdiction over foreign money launders and money laundered through foreign banks. Significantly, it is this anti-terror law that would make the creation of an Anti Money Laundering (AML) programme compulsory for all financial institutions and service providers.

Section 326 of the USA PATRIOT Act dealt specifically with the identification of new customers (“CIP regulation”), and made extensive provisions in terms of KYC and the methods employed to verify client identities.

In accordance with this piece of updated KYC legislation, federal regulators would hold financial institutions accountable for the effectiveness of their initial customer identification and ongoing KYC screening. Institutions are required to keep detailed records of the steps that were taken to verify prospective clients’ identities.

Although current KYC legislation does not yet demand the exclusion of specific types of foreign-issued identification, it recommends the usage of machine-verifiable identity documents. The ability to notify financial institutions if concerns regarding specific types of identification were to arise, combined with a risk-based approach to KYC, proved to provide a robust mechanism for addressing security concerns.

Effectively, the risk-based approach to customer due diligence grants regulated institutions a certain degree of flexibility to determine the forms of identification they will accept, and under which conditions.

KYC compliance: Implications for banks, lawyers and accounting firms


The KYC compliance mandate, for all its positive outcomes, has burdened companies and organisations with a substantial administrative obligation. Additionally, KYC compliance increasingly entails the creation of auditable proof of due diligence activities, in addition to the need for customer identification.

NANO-TEKNOLOJİ NEDİR?

NANO-ÖLÇEK DÜNYASI NANO-SCALE WORLD

NANO-TEKNOLOJİ NEDİR ve NERELERDE KULLANILABİLİR?
Dünyada yapılan bir araştırmaya göre %29’umuzun duyduğu nano-teknoloji nedir?
Nano-teknoloji ultra ince/küçük parçaların/malzemelerin kullanım bilimidir. Bir nano metre (1 nm) milimetrenin milyonda birine eşittir (1nm = 10-9 m = 10-6 mm). İnsan saç kılı 80.000 nm kalınlığındadır. Kırmızı kan hücreleri 7000 nm çapındadır. Nano-bilimi malzemelerin büyük ölçekteki özelliklerinden farklı olarak malzemeleri atomik, moleküler ve makro moleküler ölçekte inceler ve maniple eder.
Malzemeler nano ölçekte, iri boyuttan çok farklı özellik ve davranışlar gösterirler. Nano malzemeler daha kuvvetli, daha hafif veya daha farklı şekilde ısı ve elektrik iletme özelliklerine sahiptir. Hatta renkleri bile değişir. Örneğin nano ölçekteki altın parçaları, parça boyutuna göre kırmızı ve mavi renk olabilmektedir.
Parça boyutu inceldikçe birim kütle için yüzey alanı artışı, malzemenin kimyasal reaktivitesini artırır. Bu yüzden nano-malzemeler yakıt hücreleri ve pillerde katalizör görevi görebilmektedir. Parça boyutu inceldikçe kuantum etkisi artar, malzemenin optik, magnetik ve elektriksel özellikleri önemli ölçüde değişir.
Bilgisayar yongaları (chip), CD’ler ve mobil telefonların yapımında nano-malzemeler kullanılmaktadır. Nano-malzemelerden üretilen cihazlar daha hızlı, hafif, kuvvetli ve verimli olmaktadır. Nano-teknolojiler sağlık, bilgi teknolojileri (IT) ve enerji depolamada çok büyük potansiyel kullanım olanaklarına sahiptir. İçinde yaşadığımız dünya nano-teknolojilerle çok önemli gelişmeler kaydedecektir. Dünyada gelişmiş devletler ve iş dünyası nano-teknolojiye çok büyük yatırımlar yapmaktadır. Nano-teknolojı nedır,nano-teknolojı nerelerde kullanılır,nano-teknolojı ne demek
NANO-MALZEMELER NASIL YAPILIR?
Doğal veya insan yapımı (sentetik) olabilirler. Örneğin nano-parçalar bitkiler, algler ve volkanik aktivitelerle doğal olarak üretilebilmektedir. Nano-parçacıklar binlerce yıldır pişirme ve yanma olaylarının ürünü olarak yaratılmaktadır. Ayrıca araç ekzozlarından da oluşmaktadır.
Kasların hareketini sağlayan ve hücreleri tamir eden insan vücudundaki bazı proteinler nano-boyutludur. Nano malzemeler çok farklı şekillerde oluşabilmektedir Bazı nano-malzemeler kendi bileşenlerinden oluşabilmektedir. Karbon parçaları bu şekilde nano tüpler yapmaktadır. Diğer bir yöntemde bilgisayar yongaları yapımında kullanılan nano-malzemelerin iri parçalardan dağlanmasıdır (etching).
Güçlü mikroskoplar atom ve molekülleri daha yakından görmemizi, toplamamızı ve basit nano yapı oluşturmamıza yardımcı olmaktadır. Bazı nano-malzemeler molekül molekül yapılabilmektedir. Örneğin IBM bu tekniği kullanarak Xenon atomlarından IBM logosunu 5 nm harflerle ışıldatmasını başarmıştır. Bugün bu teknik çok emek yoğun ve endüstriyel kullanıma henüz uygun değildir. Şüphesiz ki nano-teknolojiler gelecekte yaşam kalitemizi geliştirecektir.
NANO-TEKNOLOJİLER EMİN MİDİR?
Bilgisayar yongaları ve katalizörler sağlık ve emniyet riski oluşturmaz. Çünkü nano-malzeme büyük nesnelere dağlandığından (etch)/bağlandığından çevreye yayılmaz ve zarar vermez. Oysa serbest nano-parçalar zararlıdır. Nano-parçaların ve nano-tüplerin üretimi esnasında oluşan malzeme bulk malzeme üzerine bağlanmadığından serbesttir ve etrafa saçılabilir. Nano boyutlu bu parçaların solunması, yenmesi veya vücuda deri yoluyla girmesi hücrelere zarar verebilir. Nano-tüpler yapısal olarak asbest liflere benzer, uzun süre fazla miktarda solunursa solunum sorunlarına yol açabilir. Nano-malzeme üretilen yerlerde nano-partikül maruziyeti mutlaka gözlenmelidir. Serbest nano partikülleri çevreye (besin zincirine, bitkilere ve hayvanlara) potansiyel zarara Nano-teknolojı nedır,nano-teknolojı nerelerde kullanılır,nano-teknolojı ne demeksahiptir.
NANO-TEKNOLOJİNİN GELECEĞİ NEDİR?
Kısa vadede, nano-teknolojiler daha küçük, daha hızlı bilgisayarlar ve daha keskin/net ve verimli elektronik görüntü cihazları (display) yapımına yol açacaktır. Nano parçalar boyaya katıldığında boya ağırlığı azalacak böylece uçaklarda/gemilerde kullanıldığında toplam ağırlık düşecek ve daha az yakıt tüketilecektir. Nano parçacıklar çevreyi temizlemede yardımcı olurlar. Nano-parçalar toprak ve yer altı suyundaki tehlikeli bileşikleri zararsız bileşenler haline dönüştürmesine yardımcı olur.
Nano-zarlar (membrane) uzun vadede potansiyel olarak su arıtma prosesinde daha enerji etkin olacaktır. Ayrıca yüksek performanslı motorlar uzun ömürlü makine yağları ile sağlanacaktır. Tıb alanında uzun vadede ilaç sektöründe ve takma organ yapımında kullanımı vardır. Nano-parçalar vücudun belli kısmına özel ilaç olarak hızlı verilebilmektedir. Hafif ve uzun ömürlü takma organlar (kalp kapakçığı, kalça protezleri vs) yapımında da kullanılabilmektedir. Tansiyonu ve kalp atışını ölçen akıllı elbiseler yapımında ve çevredeki tehlikeli kimyasalları teşhisinde nano-malzemeler kullanılabilmektedir.
Karbon nano-tüpler yassı karbon atomu yaprakları yuvarlanarak ve çok ince silindir tüpü şeklinde yapılırlar. Karbon nano-tüpler çelikten 100 kat güçlüdür fakat 6 kat daha hafiftir ve elektrik iletirler. Elektronik görüntü (display) ve algılayıcı (sensor) yapımı ve hafif inşaat malzemesi yapımında kullanılmaktadır Farklı yapı, uzunluk ve çaplarda nano-tüpler yapılabilmektedir.
SONUÇ
Nano-teknoloji ve nano malzemelerin kullanımının hızla artaçağı tahmin edilmektedir. Nano malzemeler yapısal uygulamalar (seramik, katalizör, kompozit malzemeler, kaplama, inçe filmler, tozlar), vücut bakım ürünleri (makyaj malzemeleri yapımında), elektronik parçalar (nano-elektronikler, organik ışık yayan diotlar, algılayıcılar, optik-elektronik malzeme yapımında), biyo-teknolojide/tıpta (hedef ilaç ve biyoalgılayıcı yapımında) ve çevre korumada (nanofiltrasyon ve membran filtrasyonda) kullanılacaktır. Gelişmiş devletler nano-teknolojilerdeki Ar-Ge çalışmalarına büyük önem vermekte ve kaynak ayırmaktadır. Ülkemizin de bu konuda geride kalmamasında yarar vardır.
Kaynak: The Royal Society.

Oktay Usta'dan HAŞHAŞLI SİMİT Tarifi



MALZEMELER:

4 su b.un
1 p.kuru maya
2 çorba k.toz şeker
1 çorba k.tuz
2 çorba k.tereyağı
1 çay b.süt
alabildiği kadar su
1 yumurta
iç harcı için:
1 kase haşhaş
1 çay b.sıvıyağ
üzeri için:
toz haşhaş
HAZIRLANIŞI:
Karıştırma kabına önce unu alıp ortasını açalım. ortasına
mayayı alalım. kenarına tuz ve şekeri serpelim. mayanın
üzerine süt,erimiş tereyağı ,yumurtanın akı ve su
ekleyerek yumuşak bir hamur hazırlayıp yarım saat
mayalanmasını bekleyelim. daha sonra hamuru açıp
üzerine sıvıyağ ile karıştırılmış haşhaş ezmesini sürüp
rulo yapalım. ruloyu büyük bir simit şeklinde sarıp
tepsiye alalım. üzerine kalan yumurta sarısını sürüp
yine haşhaş tohumu serperek 180 derecede
pişirelim. dilim dilim keserek ılık servis yapalım.
hem bereketli hem de çok lezzetli…

20 Ekim 2010 Çarşamba

Ilgaz Mountain Resort

Ilgaz Mountain Resort provides a range of indoor and outdoor sport alternatives for the wellcomers;




Indoor

Swimming Pool
Kids Pool
Turkish Bath
Sauna
Fitness Center
Mini Club
Table Tennis
Playroom
Mini Cinema
Billiards
Air Hockey
Outdoor

Soccer Field
Basketball Court
Tennis Court
Volleyball Court
Mountain Bike Rentals
Ski Lifts and Rentals
Trekking
Paintball
Kids Park
Kastamonu Heritage Tours
Black Sea Coastal Tours




ILGAZ MOUNTAIN RESORT

At Ilgaz Mountain Resort you will discover what it really means to get away. Set amid 60 acres of private, secluded parkland, and surrounded by the glorious scenery of Turkey's finest national park, here you will enjoy the comfort and luxury of genuine Ilgaz Mountain Resort hospitality.

We have 118 beautifully decorated, and luxuriously appointed suites. Whether you are planning a romantic getaway, a family adventure or a corporate function, we can help make your trip everything you could hope for.

Our professional, well trained staff will cater to your every need, and our knowledgeable concierge will be delighted to help you plan activities and assist in making your stay as enjoyable as possible.

Convenience Drive into Kastamonu, or catch a ride on our shuttle, to enjoy the shopping, heritage tours and cultural ambience for which the city is so famous.

And, of course, you will enjoy skiing, mountain biking, trekking and countless other recreational activities are just moments away.

Location: Located in Mount Ilgaz National Park, 40 km south of Kastamonu, and 200 km north of Ankara, 450 km east of istanbul

Facilities: There are three skiing lifts, a 1050 meter double chair lift, 1100 meter teleski and 350 meter babylift, and skiing season usually open from december until late march. The average snow cover is between 90 and 230 cm. Addition to skiing, there are couple different trails and road to mountain bike, trekking, running.


ABOUT KASTAMONU

Kastamonu is situated within the Central Black Sea region of Turkey. Kastamonu city center, an ancient settlement location, and its districts contain numerous historical structures available for visiting purposes. Handcrafts are abundant in Kastamonu, especially in rural areas. Most available are hand-woven textiles. There's a 12th-century Byzantine castle, the 13th-century Atabey Mosque and the Ibni Neccar Mosque also located in the province. The Mahmut Bey Mosque, located in the village of Kasabais known for its elegant wood carvings. The ruins of the Roman city-state Pompeiopolis are found near Tasköprü.

Sites of interest: Kastamonu Castle, Kastamonu Museum, Atabey, Ibn Neccar, Mahmut Bey, Nasrullah, and Abdurrahman Pasha mosques, Nasrullah Bridge and Tasköprü, Soguksu, Açikmaslak, Acisu, Kanligöl, Dipsizgöl, Üçoluklar, Yaraligöz, Geritepe and Limanüstü forest recreation areas Inn (caravansary) at Gökçeagac.


Museums: City History Museum, Handicrafts Museum, Visual Arts Museum, Archeology Museum, Livapasa Konagi Ethnography Museum

Historic Houses: At the Akmescit, Hepkebirler, Atabey and Ismailbey quarters of the province, the samples of traditional and authentic Turkish houses and the samples of early period Ottoman civil architecture are still standing.




Distance to International Airports:
istanbul - Kastamonu 450 km
Ankara - Kastamonu 200 km

KESİRLER VE RASYONEL SAYILAR NE DEMEKTİR?

KESİRLER VE RASYONEL SAYILAR NE DEMEKTİR?
Ortada kesir çizgisi üstte pay altta payda
şeklinde yazılabilen sayılara kesir veya rasyonel sayı denir. Kesirlerde alttaki sayı bütünü yani bütünün kaç eşit parçaya bölündüğünü, üstteki sayı parçalardan kaçının alındığını yada tarandığını gösterir. Kesirlerde toplama ve çıkarma işlemi yaparken paydalar eşitlenir, payda ortak payda olarak yazılır paylar ise toplamaysa toplanır çıkarmaysa çıkarılır.Kesirlerde çarpma işlemi yaparken payla pay çarpılıp paya yazılır, paydayla payda çarpılıp paydaya yazılır. Kesirlerde bölme işlemi yaparken birinci kesir aynen yazılır ikinci kesrin payla paydası yerdeğiştirilip çarpma işlemi yapılır.
Sıfırın sayıya bölümü sıfırdır, sayının sıfıra bölümü tanımsızdır.

1/5 + 3/5 = 4/5
7/8 - 2/8 = 5/8
2/3 . 4/5 = 8/15
1/3 : 6/7 = 1/3 . 7/6 = 7/18

ÇİRİŞ OTU

ÇİRİŞ OTU


Diğer İsimleri : Sarızambak, Asphodelus ramosus, Liliaceae



Botanik Bilgi : Zambakgillerden; beyaz çiçekli bir bitkidir. Kökündeki yumrulardan “Çiriş” yapılır.Ülkemizde çiriş bitkisinin genç sürgünleri ve taze yaprakları sebze olarak pişirilip tüketilmektedir Nisan-Temmuz aylarında çiçek açar.



Bilinen Bileşimi : Nişasta, inulin, acı madde.



Faydaları

Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser.

Memeli basuru tedavi eder.

Mafsal ağrılarını dindirir.

İdrar söktürür.

Adet kanı söktürür.Adet düzensizliklerini düzene koyar.

Saçkıran tedavisinde de kullanılır.


Kullanım Şekli ve Dozu : 2 bardak suya 30 - 40 gr. bitki konularak kaynatılıp balla tatlandırılıp günde 3 defa yemeklerden evvel içilir

Sheraton Suites San Diego at Symphony Hall

The Sheraton Suites San Diego (previously Marriott Suites Downtown) is an all-suite hotel and recently underwent a million dollar renovation, which includes newly remodeled guest suites, public areas, health club and meeting space.
Sheraton Suites offers 264 spacious suites, each featuring two distinct living areas including a spacious sitting room and a bedroom consisting of either two doubles or one king-sized bed. Each suite has two televisions (27"), cable TV, two phone lines, complimentary in-room coffee, mini-bar, wet bar, hair dryer, and iron and ironing board.

Treat yourself to our fully equipped workout room, indoor heated pool and whirlpool. Enjoy our Renditions Restaurant serving breakfast, lunch and dinner or have a beverage and relax in Sky Lobby Lounge.

Sheraton Suites San Diego is conveniently located in the downtown area at the Copley Symphony Towers, walking distance to the Historic Gaslamp Quarter and Horton Plaza shopping and entertainment complex. Balboa park, SeaWorld and beautiful Southern California beaches are only minutes away.



Grand Hotel Del Gianicolo

The Hotel at the Mandalay Bay Las Vegas

The Hotel at the Mandalay Bay is Mandalay Bay's latest addition. This structure, a 43 story compliment to the current surroundings, comes with its own gym and spa, over one thousand rooms, a lounge and a cafe. The structure, built to add additional rooms onto the Mandalay Bay, has surpassed all expectations with the refined elegance it adds to the resort as a whole.



The decor of the Hotel at Mandalay Bay matches up with the grand elegance of the primary structure. With elegant statues, fountains and furnishings, you will be able to have the expected experience without having to stay in the primary structure of the Mandalay Bay Las Vegas.



When you stay at the Hotel at the Mandalay Bay, you will be thrilled with spacious suites that separate living and sleeping quarters, as well as offer the most comfortable of furnishings that ensure that you have everything you need to enjoy yourself.



Room Features:

Air conditioning
alarm clocks
remote-controlled cable TV
desk
electronic door locks
hair dryer
iron and ironing board
pay-per-view movie
radio and telephone



Hotel Attractions

For guests staying within the Hotel, there are a variety of attractions and services that make it easy to access everything that you could want.



Bathhouse Spa

This spa, built within the Hotel, is a full service Spa. There are a variety of different treatments that you can receive to help make you look and feel your best. While there is not a full salon within the Spa, there are nearby Salons located within the Mandalay Bay's other hotel structure that is available for your use.



The Hotel's Conference Center

For business and pleasure purposes, there is a 5,000 square foot conference center available at the Hotel at Mandalay Bay. This allows those visiting Las Vegas to attend conventions or business meetings easily.



Cafe

The Hotel includes a 24 hour cafe that allows you to get some coffee or a small bite to eat whenever you would like.



Hotel Gym

If you want to keep in shape or let loose and exercise while you are on vacation, the Gym is the place for you. This is a full-sized fitness center, giving you the ability to stay in shape at your convenience.



Hotel Lounge

For those who want to take some time to sit back and relax, there is a full-sized lounge available for your use on the Hotel's grounds. This lets the guests of the Hotel enjoy a quiet evening of socialization without having to leave the building

Sahara Hotel and Casino, ...

The Sahara Las Vegas is the last 'Rat Pack' era hotel in Las Vegas, concentrating on comfort while adding a large splash of glamor. While the rooms have been redecorated to show off the splendors of Morocco, traces of the hotel's history still linger. There are even older styled rooms, called Retro Suites, available if you want to experience Las Vegas as it used to be.


Each room at the Sahara hotel Las Vegas is designed with your comfort in mind. Taking from the Moroccan culture and adding touches of the West, you can get the best of both worlds in your room. Each suite, standard or Retro, come with a variety of different amenities designed to make you feel at home during your stay.


Room Features:

Air conditioning
Alarm clock and radio
Desk
Electronic door locks
Hair dryer
Iron and ironing board
Remote-controlled cable TV
Pay-per-view movies
Telephone with voice mail



The Sahara Hotel and Casino Attractions

There are a wide variety of different attractions at the Sahara hotel that are designed to allow you to have the time of your life without having to venture onto the Strip unless you want to. Complete with a full-sized roller coaster, shops, shows and food, there is little you can't find.



The Sahara Casino

The Sahara casino is 85,000 square feet, sporting a wide variety of games for your pleasure. They have all of the old favorites, plus a few of the more uncommon ones, letting you have the variety that you want in a good casino. The decor of the casino matches that of the rest of the hotel, submersing you in luxury.


Restaurants

There are a multitude of restaurants that you have to choose from at the Sahara, including the House of Lords, Paco's Bar and Grill, as well as the Sahara Buffet.



Speed: The Ride

This roller coaster is designed, like the name implies, with speed in mind. If you want the ride of your life, this is an attraction that you will not want to miss.



The Destinations Salon

If you want to look your best before a night on the town, this Salon has everything that you need in order to look and feel great.



There is also a wide variety of different shows. You can find out more information on these shows by contacting the lounges and show room.

Las Vegas Hilton and Casino

Spa


The Hilton Hotel Las Vegas is not only one of the largest casino hotels in Las Vegas. It is also the largest Hilton in the world. It is located on 80,000 acres of land, and has a 100,000 square foot casino. Additionally, the Hilton Hotel Las Vegas has the largest Vegas Sports Book. The sign that is located in front of the Hilton Hotel Las Vegas is the largest free standing sign in the world. Given its location adjacent to the Las Vegas Convention Center, as well as its own convention center within the hotel itself, the Hilton Hotel Las Vegas is a popular lodging destination for convention attendees.



The Hilton Hotel Las Vegas was built in 1969. At the time, the hotel was called the International Hotel. It was the largest hotel in the world. The famous singer Barbara Streisand was the opening night act. Afterwards, Elvis Presley would perform 58 consecutively sold out shows. This would break a record in Las Vegas performance history. The hotel was purchased by the Hilton Hotels Corporation in 1970. In 1971, the Hilton Hotel in Las Vegas was featured as the “Whyte House Casino” in the James Bond film, Diamonds are Forever. The Hilton Hotel Las Vegas Nevada is where Demi Moore blew on Robert Redford’s dice in the film, Indecent Proposal. Who knows, maybe you will get lucky.



Accommodations at the Hilton Hotel Las Vegas



The rooms are quite spectacular at the Hilton Hotel Las Vegas Nevada. For fun, try one of the Classic Theme Suites, which can feature 1920s décor, or African Safari and Bahamas themes. The Tower Suites at the Hilton Hotel Las Vegas Nevada may be more expensive, but they offer snacks at about 5:00 PM, as well as continental breakfast in the morning. This can save you some money on the mini bar and breakfast.



Deluxe rooms feature one king-sized bed or two double beds. Amenities include:




Air Conditioning
Cable TV
High Speed Internet Connection
27" TV with Wireless Internet Access
Connecting Rooms
Lever-Door Handles
Non-Smoking Rooms
Showers for the Disabled
Two Phones
Telephone Voice Mail
Visual Strobe for Hearing Impaired



Activities at the Hilton Las Vegas



Star Trek: The Experience



Are you a “Trekkie?” The Hilton Hotel in Las Vegas has a special treat for you! Star Trek: The Experience is a theme park located within the hotel that takes its inspiration from the fictional Star Trek universe. A popular attraction at the Star Trek Experience is the Borg Invasion 4-D Ride. The ride uses advanced technology to convince you that you are having a scary encounter with a Borg. Resistance is futile! You will be assimilated! The other ride at the Star Trek Experience is the Klingon Invasion, were you evade the Klingon warship in a 24th century Enterprise shuttle craft. The museum at the Star Trek Experience contains a number of items from Star Trek history. They also have a Star Trek Timeline, as well as a display of the various Star Trek alien races. Afterwards, you can relax; have drinks or a meal at Quark’s Bar and Restaurant. The restaurant is set in a gigantic “star field,” complete with a huge spacecraft hovering above you. Star Trek: The Experience is a great reason to stay at the Hilton Hotel in Las Vegas.



Hilton Pool



The $18 million Hilton pool features fully-stocked private cabanas, as well as the popular Cabana bar. It’s a perfect place to cool off from the Vegas heat.



Hilton Spa



The Spa at The Las Vegas Hilton is located on the third floor recreation deck. It features an indoor steam and sauna rooms as well as state-of-the-art fitness equipment. Admission to the Hilton Spa includes use of fitness equipment, spas, steam rooms, robes, towels, sandals, lockers, safe deposit boxes, mineral water, juices and fruit. The admission fee is waived if you purchase any of the wonderful facial, massage or body treatments.



Hilton Casino



The huge Las Vegas Hilton Casino has a number of exciting table games. These include Baccarat, Big Six, Black Jack, Craps, Let It Ride, Pai Gow Poker and Roulette. Additionally, the Las Vegas Hilton Casino has a number of video poker games, such as Monopoly®, Price Is Right®, $.01-Megabucks®, Millionizer®, Cashman® and 5 different Wheel of Fortune® games.

bolu böregi



4 su b. un
1 p. kabartma tozu
3 çorba k. sıvıyağ
2 yumurta
2 çorba k. sirke
1 çay b. yoğurt suyu
1 çay b. yoğurt
150 gr tereyağı
1 tatlı k. tuz
iç harcı için:
2 sap yeşil soğan
1 kase beyaz peynir
2 kırmızı biber
2 yeşil biber
1 kase mantar
1 tutam maydanoz
tuz,karabiber
HAZIRLANIŞI:
Unu karıştırma kabına alın. ortasına sıvıyağı,
tereyağının yarısını,yumurtanın bir tanesini,sirkeyi,
yoğurt ve yoğurt suyunu,tuzu,kabartma tozunu ekleyip
yoğurun. hamur dinlenirken içini hazırlayın. yeşil soğanları
doğrayın. içine biberleri,mantarları,maydanozları doğrayarak
ekleyin.beyaz peyniri içine ezin. tuzunu ve karabiberi ekleyin.
hamuru ikiye bölün. tepsi büyüklüğünde açın.üzerine tereyağını
eriterek yarısını dökün. tepsiye birinci hamuru yayın. hazırladığınız harcı dökün.
diğer hamurun üzerine kalan yağı döküp harcın üzerini bu hamurla kapatın.
ayırdığınız bir yumurtayı üzerine sürüp 180 derecede nar gibi pişirin.
netten alıntı

PATATESLİ KAVURMALI BÖREK:



PATATESLİ KAVURMALI BÖREK:
yarım kg un
1 p. kuru maya
1 tatlı k. tozşeker
1 çorba k.tuz
üzeri için:
1 çay b. sıvıyağ
1 çorba k. tereyağı
iç harcı için:
4 patates
100 gr kavurma
2 soğan
tuz,karabiber,pulbiber
sıvıyağ
üzeri için:
1 yumurta sarısı
HAZIRLANIŞI:
Bir karıştırma kasesine yarım kg un,1 p. kuru maya,1 tatlı k. tozşeker ve
1 çorba k.tuzu alarak kulak memesi kıvamında bir hamur hazırlayın. Hamuru ikiye
kesip bir tepsi büyüklüğünde açın. Sıvıyağ ve tereyağı karıştırıp yarısını hamurların
üzerine döküp elinizle sürün. Daha sonra iki hamuru da katmer gibi katlayıp buzdolabına
koyun. 10 dakika sonra çıkartıp elinizle açın. Kalan yağı yine hamurlara paylaştırıp
sürün. Tekrar katmer gibi katlayıp buzdolabına koyun. 10 dakika sonra çıkartıp yine
tepsi büyüklüğünde elinizle açın. Birinci yufkayı tepsiye yerleştirin. Daha önceden
hazırladığınız patatesli kavurmalı harcı dökün.Üzerine ikinci yufkayı kapatıp üzerine
yumurta sarısı sürün. 180 derecede alt üst kızarana kadar pişirin. Dilimleyerek
ılık servis yapın.Sahur için doyurucu ve besleyici bir börek.

Eczacılardan meyan kökü balı uyarısı

"Türk Eczacıları Birliği Saymanı ve İlaç Dışı Ürünler Komisyonu Başkanı Nevin Taşlıçay, son zamanlarda şifa bulmak umuduyla büyük talep gösterilen bitkilerin bilinçsiz bir şekilde tüketilmesiyle ilgili açıklama yaptı.

Bitkilerin mucizevî etkilerinden söz edilen haberlerde, ortaya çıkabilecek tehlikelerin göz ardı edildiğini belirten Taşlıçay, ''Örneğin son günlerde adından çokça bahsedilen ve temelde birçok hastalığa iyi gelen, ilaç endüstrisinde de sıkça kullanılan bir bitki olan meyan kökü balı, özellikle hipertansiyonu olan hastalar için büyük tehdit oluşturmaktadır'' uyarısını dile getirdi.

Meyan kökü balının, özellikle mide ve bağırsak sorunlarında iyi bir yardımcı olduğunu, bronşite iyi geldiğini, ciğerdeki balgamı akışkan hale getirdiğini ve öksürük kesici etkisi bulunduğunu anlatan Taşlıçay, şunlara dikkat çekti:

KALP KRİZİNE DE NEDEN OLABİLİR
''Çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanılan meyan kökü balının, kronik hastalığı olup düzenli ilaç kullanan kişilerde nasıl bir etki yaratabileceği maalesef bilinememektedir. Özellikle hipertansiyonu olan bir hasta, midesindeki ülsere ya da boğazındaki gıcığa iyi geliyor diye fazla miktarda meyan kökü balı tüketirse, kullandığı tansiyon ilacının dozu artırılsa dahi tansiyonunun düşmeme olasılığı çok yüksek bir ihtimal. Çünkü meyan kökü balı içerdiği bileşiklere bağlı olarak tansiyonun yükselmesine ve buna bağlı olarak da kalp krizine neden olabilmektedir''

Taşlıçay, kalp, tansiyon ve böbrek gibi kronik hastalığı olup düzenli ilaç kullanan kişilerin bu bitkiyi doktor ve eczacı gözetiminde ve 6 haftadan fazla olmamak kaydıyla kullanması önerisini dile getirdi.

19 Ekim 2010 Salı

Sünger Bob 10 yaşında!

Su altında yaşayan bir deniz süngeri olan Sünger Bob ve arkadaşlarının maceralarını konu alan çizgi film “Sünger Bob Kare Pantolon” 10. yaşını kutluyor.
10 yıl önce ABD’de yayımlanmaya başlayan çizgi film, 170 ülkede milyonlarca hayranı olan, 25 dile çevrilen bir fenomene dönüşmüş durumda. 2-11 yaş grubu için hazırlanan, ancak zamanla büyüklerin de yakından takip etmeye başladığı Sünger Bob, televizyonların en popüler çizgi filmlerinden biri haline geldi.

Nickelodeon kablolu TV şirketi için, çizer ve deniz biyologu olan Stephen Hillenburg tarafından yaratılan Sünger Bob’un ünlü takipçileri arasında, ABD Başkanı Barack Obama, İngiltere Başbakanı Gordon Brown, aktör Johnny Depp ve şarkıcı David Bowie de bulunuyor.

Hafta sonu Sünger Bob’un 10. yaş günü için bir parti düzenlenecek. 10. yıl kutlamaları çerçevesinde, 11 yeni bölüm ve hayranların en beğendiği 10 bölüm yayımlanacak ve hazırlanan 1 saatlik belgesel gösterilecek.

SüngerBob ile ilgili oyuncak, tişört vs ürünlerin satışlarından kanalının 8 milyar dolar gelir elde ettiği belirtiliyor.

ABD’deki eğlence parklarında adına hız treni olan Sünger Bob, New York’taki Madame Tussauds balmumu müzesinde heykeli sergilenecek ilk çizgi film karakteri olacak.

Çizgifilmin başarısının ardındaki gizli formülün Sünger Bob’un “kalbi” olduğu ve serinin, mutluluk ve iyimserlik mesajı verdiği için dünya genelinde bu kadar tutulduğu belirtiliyor.

 


SpongeBob SquarePants is an American animated television series and media franchise. It is currently Nickelodeon's, and is among Nicktoons Network's most-watched shows. Although its original network is Nickelodeon, SpongeBob is now broadcast around the world. It was created by artist, animator and former marine biologist Stephen Hillenburg, and is produced through his production company, United Plankton Pictures, Inc. It is the second longest-running Nicktoon, next to the Rugrats.

The series is set in the Pacific Ocean, in the fictional city of Bikini Bottom and on the surrounding lagoon floor. The pilot episode first aired in the United States on Nickelodeon after the Nickelodeon Kids' Choice Awards on May 1, 1999. The "official" series premiere followed on July 17, 1999, with the second episode, "Bubblestand/Ripped Pants."

The series star is a character who is a sea sponge, but in shape and color his body more closely resembles a kitchen sponge. The show reached popularity shortly after the beginning of its second season and has remained popular since. In 2007, TIME magazine named it one of the greatest television shows of all time.

http://en.wikipedia.org/wiki/Sponge_Bob

15 Ekim 2010 Cuma

Oktay Usta'dan HAŞHAŞLI SİMİT Tarifi

MALZEMELER:
4 su b.un
1 p.kuru maya
2 çorba k.toz şeker
1 çorba k.tuz
2 çorba k.tereyağı
1 çay b.süt
alabildiği kadar su
1 yumurta
iç harcı için:
1 kase haşhaş
1 çay b.sıvıyağ
üzeri için:
toz haşhaş
HAZIRLANIŞI:
Karıştırma kabına önce unu alıp ortasını açalım. ortasına
mayayı alalım. kenarına tuz ve şekeri serpelim. mayanın
üzerine süt,erimiş tereyağı ,yumurtanın akı ve su
ekleyerek yumuşak bir hamur hazırlayıp yarım saat
mayalanmasını bekleyelim. daha sonra hamuru açıp
üzerine sıvıyağ ile karıştırılmış haşhaş ezmesini sürüp
rulo yapalım. ruloyu büyük bir simit şeklinde sarıp
tepsiye alalım. üzerine kalan yumurta sarısını sürüp
yine haşhaş tohumu serperek 180 derecede
pişirelim. dilim dilim keserek ılık servis yapalım.
hem bereketli hem de çok lezzetli…

GERÇEK DOSTLUK BÖYLE OLUR

 Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok
beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.

Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.

Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını
öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte
yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç
düşünmeden kabul eder. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine
uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl
bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir
kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler
sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi
kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da
geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir .
Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek
isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok
sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha
fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi.
Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını
istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı)
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu
şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş
istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim.
Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek
üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.

Dostlukla ve Sevgiyle kalın.
NETTEN ALINTI

9 Ekim 2010 Cumartesi

HER KAHVE AYNI TADI TAŞIMAZ

 




Her kahve aynı tadı taşımaz...

Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...

Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.

Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur...

Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...

Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır...


Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... Çıktığın an uyuyakalırsın...

Ferahlıktır!!!

Dostlarla içilen kahve neşedir...

Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...

Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...

Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...

Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...

Çay bardağında, az şekerli...

Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır...

Isıtır insanın içini...



Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...

Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...

Kahve aynı kahvedir belki...

Köpüğüyle,

Rengiyle,

Dumanıyla aynı kahvedir ama,

İçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer,

Ve tadları değişir...

Her kahve aynı değildir buyüzden...

Ben de seni sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.

Akşam,

Öğle öncesi, sonrası

Ya da gece kahvesi.

Ne zaman isterseniz.

Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersin?

Senin kahven nasıl olsun ?

KÜPE ÇİÇEĞİ (Fuchsia)



KÜPE ÇİÇEĞİ (Fuchsia)
Geleneksel çiçeklerimizden olan küpeler ne yazık ki son zamanlarda pek yetiştirilmiyor. Oysa biraz emek verilse bedelini güzelliğiyle kat kat ödeyen bu çiçek bir zamanlar balkonlarımızın baştacıydı.

Küpe çiçeği kuytu ve nisbeten gölge yerlerden hoşlanır. Suyu sever. Fide ekildiği zaman ince çubuklardan destek yapılırsa biçimli büyür. Askılı saksılara da dikilebilir. Bu durumda pek zarif bir şekilde sarkacak ve destek istemiyecektir. Havalar soğumaya başlayınca içeri alınır. Camekanlı bir balkon bitkinin kışı sağlıkla geçirmesine yetecektir. Kış sonuna doğru bitki derince budanır ve saksı değiştirilir. Çelikleri ayrı saksılara dikilerek yeni bitkiler elde edilebilir.

ipek böcegi ve kozası




Oruç NEFER


İpek böceğinin tarihi M.Ü. 2650 yıllarına kadar dayanır. Uzun yıllar Çin’de yetiştirilmiştir. Bir sır olarak saklanmasına rağmen ipek böceği yumurtaları ve dut tohumları gizli olarak kaçırılmış ve 560 yılında İstanbul’a getirilmiştir. Daha sonra bütün dünyaya yayılmıştır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu 30 kadar ülkede ipek böceği yetiştirilmektedir. İpek lifleri sağlamlık, esneklik parlaklık ve güzelliği bakımından diğer bütün liflerden üstündür. İhtiyaç miktarı yetiştirilme miktarının yaklaşık iki katı kadardır. Türk ipek lifleri kalite bakımından Japonlardan sonra dünyada ikinci gelmektedir.

Böcek yumurtaları oval şekilde 1 mm. çapındadır l gr’da 1000- 2000 yumurta bulunur. Bunlar kışın 2-4 C de % 85 rutubet altında hususi dolaplarda saklanır. Nisan, Mayıs aylarında hususi odaları itina ile temizlenir. Yumurtalar hususi yayvan kutularda sıcaklığı yavaş yavaş arttırılır. Ve 19. günü kurt çıkar. (Şekil 1) Çıkan kurt 0,3 cm uzunluğunda ve 0,00056 gr. ağırlığındadır. Bunlar 20- 25 C de körpe dut yaprağı kıyılarak, beslenir. 30-35 günde kemâle erer ve kozayı örmeye başlarlar, o sırada uzunluğu 7-8 cm’ye ağırlığı da 4-5 gr‘a varır.

Biz şimdi böceği inceleyelim. İpek böceği silindir şeklinde olup 12 halkadan şekillenmiştir. Krizalit (böcek) baş, gövde ve karından meydana gelmiştir. (Şekil 2)

Baş kısmı ikisi yan biri alın olmak üzere 3 kafatası olan sivri bir parçadır. Alnın alt kısmında alt ve üst dudak bulunur. (Şekil 3) Üst dudağındaki çengeller yaprağı tutmaya yarar. Aynı dudakta bulunan duyma uzvuyla yaprağın kokusunu alır. Başın yan taraflarında altışardan 12 tane birleşik göz vardır, ancak bunlar görmezler.

Böceğin 12 halkasından üçü göğsü teşkil eder. 2. ve 3. halkalarda kelebek olunca çıkacak olan kanatlarının yeri vardır. Ayrıca her halkada da ikişer ayak bulunur. Bunlar yaprağı ağzına götürmesine yarar.

Böceğin karın kısmında ise sindirim sistemi (1., 2. ve 3. mideleri, tükrük bezleri, malpiki boruları) kan ve kalp dolaşımları, solunum, sinir sistemleri, ipek bezleri, ve yalancı ayakları bulunur.

Krizalite kare şeklinde kıyılmış dut yaprakları verilir, daha sonra yapraklarla birlikte kervetlere asılır. 1-havadar bir yerde bulunması icap eden beslenme odasında 4 uyku ve 5 yaş devresi geçirir.

UYKU HADİSESİ:
Krizalitin vücudunu örten kitin tabakası (derisi)esnektir. Ancak böcek dut yaprağını yedikçe derisinin esnekliğinden daha fazla genişler. Derisi böceğin büyümesine mani olur. İşte bu derinin vakit vakit değişip yerine yenisinin çıkması uykuyu teşkil eder. Uykuya giren böcek önce yeme işini bırakır, çıkardığı ipek ile yalancı ayaklarıyla yere tutunur, başını ve göğsünü yukarı kaldırır kımıldanmadan durur. (Şekil 4) Uykuya girdiğinin 610. saatlerinde böceğin tam alnında bir üçgen belirir. Bu üçgen uyku müddetince büyür, uykunun bitmesine yakın burası çatlar, buradaki eski deri geri çekilir ve böcek yarılan bu kısımdan eski deriyi bırakarak çıkar. 5 -6 saat sonra yeni deri meydana gelir. Böceklerin yeni ağız parçaları hemen sertleşmediğinden dut yaprakları ancak 6 saat sonra verilir.

Böcekler geçirdikleri böyle 4 uykudan sonra 5. yaşlarında iştahtan kesilirler, bedenlerinin rengi değişir. Başını yukarı kaldırarak birşey arıyormuş gibi sallar. Artık askıya çıkma zamanı gelmiştir. Uygun yeri bulduktan sonra söz bizim böceğimizindir. Alt dudağında bulunan ipek hortumundan hususi guddelerle meydana gelen sıvıyı akıtınca dışarıda sertleşir.

Başını 8 şeklinde sallayarak kozayı 3 günde örer. İpek elde edecek isek 6- 8 gün sonra kozalar toplanır, eğer damızlık koza ise 18-20 gün sonra böceğimiz kelebek halinde kozayı delerek çıkar. Kelebeklerin ömrü çok kısadır. Erkek kelebek dişiyi döller ve hemen ölür. Dişi kelebek 3-4 saat sonra yumurtlamaya başlar. Yumurtlama işi bitince o da ölür. İpek elde edilecek kozalar sıcak havayla veya buharla öldürülürler. Ancak faydalı bu hayvancağızın vazifesi bitmemiştir. Proteince zengin olduğu için yem endüstrisinde de kullanılır.

Acaba bu hayvan kendi iradesiyle mi bu işleri yapmaktadır. Eğer kendi iradesi ile olsa ve hiçbir şeyle gözü doymayan insanların kendi kozasında da gözü olduğunu bilse idi, tabii ki o kozayı kendine mezar etmektense hiç yapmayacaktı. Demek ki her şey Hakîm olan bir Zat tarafından yaptırılıyor